ADRİYATİK'İN İNCİLERİNİ DOLAŞTIK
Geçen hafta Delos Tur'un davetlisi olarak Adriatic Cruises gemisiyle 8 günlük Dalmaçya turuna katıldım. Gemiye binmek için İzmir'e doğru yola koyulduğumda beni yeni bir heyecan sarmıştı.
15 Temmuz 2008 / 00:13
Haber ve Fotograflar: Halil Tuncer -Turizmin Sesi
İzmir limanında bizi bekleyen gemiye alındık. Hazırlıklar tamamlandı ve sekiz gün sürecek tur için yola koyuldu.
Gemide bize Arnavutluk'ta Durres, Tiran, Kruja, Hırvatistan'da Dubrovnik, Korcula, Split, Mostar, Bosna Hersek, Karadağ Kotor'da bizi keşfedilmeyi bekleyen nice güzellikler olduğu bilgisi verildi.
Ege Denizi'nden hareket eden Hırvat asıllı Kaptan Ivo Brbora komutasındaki gemimiz rotasını dünyanın sayılı kanalları arasında bulunan Corinth Kanalı'na çevirdi. İki denizi birbirine bağlayan Kanal'ın uzunluğu 6300, genişliği ise 25 metre.
Eski Yunan uygarlığında çok önemli bir yer olarak kabul edilen kanal, ilk yapıldığında gemiler kızaklar üzerinde kaydırılarak geçiş imkanı veriyordu.
Günümüzde de büyük tonajlı gemiler hariç denizleri bağlayan ara geçiş vazifesi görüyor.
Tarihi Durres
Arnavutluk Alplerin manzarasında, kumsalı ve deniz kıyılarıyla keşfedilmeyi bekleyen en tarihi şehirlerden biri. Burada kale, amfitiyarro, Roma döneminden kalma termal banyoları ve arkeloji müzesini gördük.
Daha sonra deniz seviyesinden 560 metre yükseklikteki Kruje, Satr Seltiku dağları, Scanderberg müzesini gördük. Tiran'dan Durres yakınlarındaki plajlara 40 dakikada, güney Vlora'ya ise 3 saatte gidilebiliyor.
Sonra yönümüzü başkent Tiran'a çevirdik. yöneldik. Tiran, siyaset ve ekonominin kalbinin attığı, bozulmamış tarihi yapılarıyla bizileri karşıladı.
Arnavutlar tatillerde çok para harcamaya alışkın değiller. Komünist dönemde herkes, bir bilet satın alarak devlete ait tatil beldelerinden birinde iki hafta tatil yapıyordu. Flete-kampi adı verilen bu ucuz bilet, kişinin çalıştığı fabrika ya da kurumdan satın alınıyordu.
Tabii 1990'lardan bu yana durum değişti. Artık pek çok kimse, yazın yüksek sezonda kendilerini 7-10 günlük bir tatille ödüllendirmek için yıl içinde para biriktiriyor.
Bizleri sıcak karşılayan Arnavutların tatil için en fazla tercih ettiği yerlerin de Türkiye, Mısır, İtalya, Yunanistan ve İspanya olduğunu duyduk.
Dalmaçya kıyıları
Turumuzun isim babası Dalmaçya, Hırvatistan'ın Adriyatik Denizi kıyısındaki 375 kilometrelik sahil şeridinin adı. Roma devrine ait kalıntıları, ortaçağın yaşayan mimarisi, göz alıcı plajları, balıkçı limanları ve adalar arasında çalışan feribotlarıyla Hırvatistan'ın en turistik bölgesini oluşturuyor.
Dalmaçya kıyılarındaki Dubrovnik, surların içindeki ortaçağ kenti ile surların dışındaki modern çağa ait farklı güzellikler barındırıyor.
Bir açıkhava müzesini andıran şehir, büyük kubbesiyle şehrin sembolü olan Dubrovnik Katedrali, Aslan Yürekli Richard'ın bir seferlerine ilişkin öyküleri ve sıcak kanlı halkıyla görülmeye değer.
Marko Polo'nun evi
Puslu kıtaların unutulmaz kahramanı gezgin Marko Polo Korcula'da doğdu. Burası sahip olduğu tüm tarihi ve güzel yerlerini cömertçe sundu.
Şehirde ilginç ikonların sergilendiği şehir müzesi Moreska'yı, Marko Polo Adası, Hırvar adalarını gezdik. Ayrıca, ünlü gezginin evinin önünde de hatıra fotoğrafı çektik.
Ünlü Venedikli tüccar, seyyah ve yazar Marco Polo'nun (1254 - 1324) Korcula'da doğduğu söyleniyor. Hatta doğduğu sanılan ev özenle korunuyor. Korcula Şehir Müzesi, 16'ncı yüzyılda yapılan Gabriellis Sarayı'nda.
Üç katlı müze, Korcula kültürü ve tarihini koruyan bir hazine gibi. Geniş bir amfora ve ikona koleksiyonuna sahip. İkinci kat mobilya, tekstil, cam eşyalar üzerine odaklanmış. Müzedeki başka bir sergide, duvar parçaları üzerinde eski freskleri görebilirsiniz.
Eskiden tüm Akdenizde yapılan, dünyaca ünlü kılıç dansı Moreksa, şu anda sadece Korcula'da yapılıyor. Korcula geleneksel el sanatları, gemi inşası, taş işciliği ve müziğiyle de önemli.
Adriyatik kıyıları, sokakları ve adaları, dinlenmek, huzura kavuşmak için son derece ideal yerler. Sokaklarında dolaşırken her yere sinmiş huzur sizi alıp başka diyarlara götürüyor.
Restoranlarında balığın her türlüsünü tatmak mümkün. Çeşmeleri, sarayları, kiliseleri, manastırları görenler, sanki zaman makinesine binip gözlerini ortaçağ kentinde açmış hissine kapılmanıza neden olabilir.
Güneşli iklimi, cömert doğası ve güler yüzlü insanları kendinizi huzurda sağlamanıza yardımcı oluyor.
Sokaklarında dolaşın
Şehrin küçük olması gezginlerin burayı aheste aheste dolaşıp keşfetmesini mümkün kılıyor. Siz siz olun o birbirinden güzel sokaklarını karış karış dolaşın.
Çünkü, her köşesinde sizi başka bir güzellik bekliyordur..
Kentin "Stari Grad" diye bilinen kısmı, mermer döşenmiş meydanları, dik kaldırım taşlı sokakları, uzun evleri, manastırları, sarayları, kiliseleri, çeşmeleri, 13. yüzyılda inşa edilen şehir duvarları görülmeye değer.
Yüksekliği 25 metreyi bulan bu duvarlar, 16 kulesi bulunan surlarla ziyeretçilerini bekliyor. Şehrin bir ucundan diğer ucuna giden Stradun Caddesi hem kentlilerin hem de ziyaretçilerinin buluşma noktası.
Daha çok bir sanayi kenti görünümünde olan Split'in sadece tarihi bölümünü gezmekle yetinebilirsiniz. Roma İmparatoru Diocletian'ın sarayı Split'te bulunuyor. 3. ve 4. yüzyıllarda inşa edilen bu haşmetli yapı, daha doğrusu site, UNESCO'nun Dünya Mirası listesinde koruma altında.
Nazlı prenses Split
Dalmaçya'nın nazlı prensesi Split, hayranlık uyandıran tarihi bir geçmişe sahip. Bin 700 yaşındaki ihtiyar delikanlı dinamik şehir UNESCO Dünya Mirası listesinde.
Burada gördüğümüz Diocletian Sarayına hayran kaldık.
Roma imparatorluğunun izlerini barındıran saraydan sonra 60 metre yükseklikteki Çan Kulesi, St Duje Katedrali, Jupiter Venüs Tapınakları, Golden Gate (altın kapı) Silver Gate ve Mostarı gezdik.
Golden Gate'te gidip, rahip Gregory of Ni'nin heykeli önünde poz vermemek olmazdı biz de öyle yaptık
Daha sonra Kotor'a varmak üzere yola revan olduk. Orada sanki zaman tünelinden ortaçağa geri yeniden dönmüşüm hissine kapıldım. Denizci ve kaptanların kenti olan Kotor'u Bodrum'a benzettim.
Akdenizin bu büyüleyici kentinden sonra yabancıların Montenegro bizlerin ise Karadağ diye bildiği başka bir güzelliği keşfettik. Bir zamanlar Avrupa'nın en küçük başkenti olan Cetinje, günümüzde Karadağ'ın kültür merkezi haline gelmiş.
Burada ve Mostar Köprüsü'nün neresine bakarsanız bakın, Osmanlılar'dan kalma birçok ize rastlıyorsunuz. Hatta bazı kasabaları Anadolu'dakinden ayırmada zorlanacağınızı söylesk abartmış olmayız.
Tatmadan dönmeyin!
Dalmaçya turuna katılırsanız Hırvat içkisi Rakija'yı, deniz ürünlerini, Boşnak yemekleri, sebezli balık çorbasını, hamur işlerinden "burek" ini, köfteye benzeyen "çevapi" yemeden dönmeyin.
Gemide seyahat devam ederken davetliler yerlerinde durmadan hep dans ettiler.
Birbirleriyle hemen kaynaşan gruplar pistten inmediler limana geldiğimizde enerjik kızlar herkesten önce geziye katıldılar
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 27 Şubat 2007 Turizmin Sesi
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.