23 Kasım 2024
  • İzmir21°C
  • İstanbul19°C
  • Antalya25°C
  • Ankara18°C

DOMUZ GRİBİ AŞISI, ‘KAYNANA’YA YENİLDİ

26 ülkeden 1800 bilim insanı ve akademisyenin katıldığı Türk TORAKS Derneği 13'ncü Yıl Kongresi, Lütfi Kırdar Kongre Merkezi'nde gerçekleşti

DOMUZ GRİBİ AŞISI, ‘KAYNANA’YA YENİLDİ

08 Mayıs 2010 / 14:15

TURİZMİN SESİ


5–8 Mayıs tarihleri arasında düzenlenmekte olan kongrenin ilk üç günündeki oturumlarda öne çıkan başlıklar şunlar oldu: “H1N1 (Domuz Gribi) Pandemisi, Neler Öğrendik” konulu oturumda İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilimdalı Başkanı Prof. Dr. Recep Öztürk, 2000'li yıllardan bu yana dünyada 30'a yakın büyük salgın hastalık vakası gerçekleştiğini belirtti. 1918–1919 salgınında bazı kaynaklara göre 20 milyon, bazı kaynaklara göre ise 50 milyon insanın hayatını kaybettiğini hatırlatan Öztürk, “O dönem antibiyotiklerin olmaması ve beslenme sorunları da etkili oldu. 1957 ve 1968'de de yine salgınlardan birer milyon insan hayatını kaybetti” dedi.

Günümüzde Domuz Gribine karşı alınan önlemlerin de, bu tarihsel deneyime, verilere dayandırıldığını belirten Öztürk “Felaketin gerçekleşmediğine şükretmek lazım. Şimdi olası İstanbul depremine karşı önlemler alınıyor. İnşallah gerçekleşmez. Ama deprem 6 büyüklüğünde gerçekleştiği takdirde 'vay biz niye 7,2'ye göre önlem almıştık' diyemeyiz. Şimdi, geriye dönüp eleştirmek ise kolay” dedi.

Türkiye'de 6,5 milyon kişi domuz gribi oldu
Mart 2009'da Meksika'da başlayan ve dünyaya yayılan hastalığın, 213 'ten fazla ülkede, 18 binden fazla kişinin ölmesine neden olduğunu belirten Prof. Dr. Öztürk, “Ülkemizde ise 6,5 milyon kişinin enfekte olması, 13 bin 111 kişinin hastaneye yatması ve en az 627 kişinin ölmesi ile sonuçlandı” dedi. Salgın başlangıcında Sağlık Bakanlığı'nın 48 milyon doz aşı siparişi verdiğini belirten Öztürk, “23 Milyon doz alındı. Bunun da yaklaşık yarısı kullanıldı” dedi.

Adı “Domuz Gribi” olmamalıydı
Hastalığa “Domuz Gribi” adının verilmesinin yanlış olduğunu belirten Öztürk, bunun hastalığa ve aşıya farklı bir bakış açısı getirdiğini de kaydetti. Büyük yanlışlar yapıldığını belirten Öztürk “İletişim iyi yönetilemedi. Maske ve diğer dezenfektanlar yok sattı. Bunlardan rant sağlayanlar oldu. Haseki'de kırmızı koruma şeritleri çekildi” dedi. Öztürk, o süreçte halk arasında dolaşan; “aşılar kısırlık yapıyor”, “kobay olarak halkımız kullanılıyor”, “kestane, domuz gribini tetikler”, “aşı içinde domuz beyni, fare karaciğeri var” gibi traji-komik söylentilere de dikkat çekti. Her şeye rağmen, salgının halkın bazı açılardan bilinçlenmesine de önemli katkı yaptığını belirten Prof. Dr. Öztürk, “Topluma, el yıkama alışkanlığı kazandırdı. Hatta patronlar, çalışanlarına 'hastaysan bu gün işe gelme' deme noktasına dahi geldi” dedi.


Kaynanaya yenildik
Konuşmasında bizzat yaşadığı bir olayı da örnek veren Prof. Dr. Öztürk, bir akrabasının, kendisini arayarak 'iki çocuğuna aşı yaptırıp, yaptırması gerektiğini' sorduğunu belirterek, “Ben de 'yaptırması gerektiğini' söyledim. Gece, evini kaynana basmış. 'Dayı mayı dinlemem ben. Torunlarımın 20 sene sonrasını düşünüyorum' demiş. Sonuçta aşı yapılmadı. Kaynana hekimden güçlü çıktı” dedi.


Salgından önemli kazanımlar
Salgında Türkiye'nin önemli kazanımlar elde ettiğini belirten Öztürk “Örneğin Refik Saydam Hıfzısıhha Merkezi Viroloji Laboratuarı ve İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Viroloji Laboratuarı, influenza konusunda dünya sağlık örgütü tarafından referans laboratuar olarak kabul edildi” dedi. Her şeye rağmen tehdidin unutulmaması gerektiğine de değinen Prof. Dr. Öztürk “Virüs, yarın öldürme riski yüksek bir şekilde karşımıza çıkabilir. Korunmaya yönelik önlemleri sürdürmeli ve disiplinli çalışmayı arttırmalıyız” dedi.

20 BİN KİŞİLİK DEV KONGRE İÇİN İSTANBUL ADAY
Akciğer kanserinde N2 tümörlere yaklaşımın yeni gelişmeler ışığında gözden geçirilmesi konulu seminere çok sayıda doktor ve davetli de katıldı. Yabancı uzman ve davetlilerinde büyük ilgi gösterdiği sunumda DR. Rudolp Huber, Felix Herth ve Acbadem Üniversitesinden Dr.Semih Halezaroğlu sunumlarında, Neoadjuan tedavinin, ayrıntılarını, tedavi sonrasında hastaların nasıl yeniden evrelendirileceğini ve hangi yöntemlerin yeniden evrelendirmede kullanılacağı tartışıldı.
Seminerde konuşan Dr. Felix Herth ise; konuşmasında Türkiye'de ve Türk meslektaşları ile bir arada olmaktan duyduğu mutluluğu dile getirerek, 2013 yılında yapılacak Avrupa Solunum Derneği toplantısının, İstanbul'da yapılmasını önerdi. Bu teklif salondan da büyük alkış alırken, Türk TORAKS Derneği'nin Avrupa Solunum Derneği yönetimi ile gerçekleştirdiği görüşmelerde, 20 bin kişinin katılacağı 2013 yılındaki bu dev organizasyon için İstanbul'un adaylığıyla ilgili görüş birliğine varıldığı öğrenildi.


ASBEST TRAJEDİSİ
Asbest Maruziyeti Ülkemiz İçin Ne Düzeyde Sorundur?” başlıklı oturumda konuşan TTD Eski Başkanı Prof. Dr. İzzettin Barış, asbestin yol açtığı en önemli hastalık olan akciğer zarı ve karın zarı kanseri “Mezotelyoma” konusunda bilgiler verdi. Ülkemizde 1973 yılında asbest ve çevresel akciğer hastalıkları konusunda ilk araştırma başlatan kişi olan Barış, “Türkiye'de asbestle ilk kez Mihaliç yöresinde karşılaşıldı. Savcı bile 'burada bir şey var. Cinayet işleniyor. Ciğerlerinden taşlar çıkıyor. Hatta kurşunlardan biri, ciğerindeki taşa saplanmış. O kurşundan değil, karnına gelen kurşundan ölmüş' dedi” diye konuştu.


Çocuklar asbest yığınlarında oynuyor
Asbestle ilk kez karşılaştığı için tehlikesini de bilmediğini anlatan İzzettin Barış “Elime alıp fotoğraf çektirdim. Hatta bir elimde de sigara vardı. Kansere yakalanma oranım ikisi birleşince 94 kat daha artmış haberim yok” diye konuştu. Çocukların asbest yığınlarında oynadığını belirten Barış, “37 yılda hala bir şey değişmedi” diye konuştu.


Damatlar dişini asbestle beyazlatırdı
Geçmişte, asbestli toprağın beyaz oluşundan dolayı evleri boyamakta kullanıldığını, hatta damatların dişlerini parlatmakta kullandığını, pekmeze dahi katıldığını belirten Barış “Yıllarca buna karşı mücadele verdim. Hatta adım 'kanserci'ye çıktı. Köylüler soğanlarını, ürünlerini satamadıklarından dolayı köylerine sokmaz oldu” dedi.


İnanılmaz ağrı harakiri yaptırdı
Asbest'in neden olduğu Mezotelyoma'nın inanılmaz bir ağrıya neden olduğunu da belirten Barış, “Hatta bir hasta, çektiği ağrı nedeniyle, 'dayanamıyorum' diyerek, kendini 13 yerinden bıçaklamıştı” diye konuştu.
Boş mezarlar sahiplerini bekliyordu
Asbestin bulunduğu yörelerde “Ben babamı tanımam, babam da babasını tanımazmış” şeklinde acı bir söz bulunduğunu belirten İzzettin Barış “National Geographic Dergisi de, o yıllarda Nevşehir yöresinde fotoğraf çalışması yaparken boş mezarlar dikkatlerini çekmiş ve sayfalarına taşımışlar. Biz de yöreye gittiğimizde boş mezarlarla karşılaştık. Sorduğumuzda 'Biri Hacettepe'de yatıyor. Oradan gelecek, diğeri Keçiören Senatoryum'unda yatıyor. O da gelecek. Onun için kazdık dediler” diye konuştu.


Jeologla birlikte ekip kurulmalı
Asbestli toprağın Çankırı, Konya Ereğlisi, Tokat-Almus, Burdur (Yeşilova, Bedirli Köyü), Yozgat (Sarıkaya), Kütahya (Aslantepe) ve Nevşehir civarlarında yoğun bulunduğunu belirten Prof. Dr. İzzettin Barış “Bu konuda Toraks Derneği, yeni bir ekip kurmalı. Hatta ekipte bir de jeolog olmalı” dedi. Barış, ilk çözüm olarak da halen asbestli toprakla sıvalı duvarların sentetik boya ile boyanması gerektiğini belirtti.


İzzettin Barış Kimdir?
Prof. Dr. İzzettin Barış Türkiye'de ilk kez asbest ve biomas gibi çevresel akciğer hastalıkları üzerinde araştırma yapmıştır. Dünyada ilk kez, Göreme yöresinde asbest'ten daha potent fibrojenik ve karsinojenik bir mineral olan, Fibrous Zeolite'nin (Erionite) yaptığı hastalıkları dünyaya tanıtmıştır. Bu çalışmalar sebebiyle, sekiz kez ödül almıştır. Bunların arasında 1990 Sedat SİMAVİ Vakfı Sağlık ve Türk Tabipler Birliği, Nusret Fişek Halk Sağlığı Birimleri ödülleri de yer almaktadır. Bugün batıda ayrı bir ihtisas dalı olarak düşünülen Uykuda Solunum Durması hastalığının ülkemizde ilk kez tanıtımını da İzzettin Barış yapmıştır.

GÖĞÜS ÇÖKMESİNE KAPALI CERRAHİ ÇÖZÜM
“Göğüs Deformiteleri'nde Minimal İnvaviz Cerrahi” başlıklı oturumda Avrupa'da en geniş Nuss prosedürü serisine sahip olan Danimarka'dan Prof. Dr. Hans Pilegaard, bu prosedürde yaptığı uygulamaları ve 740 olguya ulaşan serisini sundu. Oturumda; halk arasında “göğüs çökmesi” olarak da bilinen hastalığın, kapalı cerrahi yöntemle düzeltilmesi anlatıldı. Bugüne kadar 740 hastayı, “göğüs bölgesine takılan bar” ile düzelten Pilegaard, deneyimlerini Türk meslektaşlarıyla paylaştı. Ameliyatlarında, genelde kısa bar (metal çubuk) kullanmayı tercih ettiğini ve bunun daha avantajlı olduğunu belirten Pilegaard, “Bu prosedürü uyguladığımız 740 hastanın 344'ünde, barları başarı ile çıkardık ve hastalar da sağlıklarına kavuştu” dedi. Göğüs Deformiteleri Hastalık kapsamında, genelde her yaş ve cinsiyetten kişilerin bulunduğunu belirten Pilegaard, göğüs deformitesinin, erkeklerde yaygınlığına da dikkat çekti. Bar takılma operasyonunu 35 dakika sürdüğünü belirten Pilegaard, 400 hastanın ise barların çıkarıldığı 5'nci günde taburcu olduğunu söyledi

ŞİRKETLER YENİ ANTİBİYOTİK ÜRETMİYOR
“Yeni Antimikrobiyal İlaçlar” başlıklı oturumda konuşan Marmara Üniversitesi Öğretim üyesi Prof. Dr. Lütfiye Mülazımoğlu, antibiyotik üretimi konusunda üreticilerinin gönüllü olmadığını, bunun da ciddi kayıplara yol açabileceğini dikkat çekti. Yeni çıkan antibiyotik ve antimikrobiyal ilaçların, nerede ve nasıl kullanılacağıyla ilgili detaylar da veren Prof. Dr. Lütfiye Mülazımoğlu, 1983–2004 yılları arasında antibiyotik ve antimikrobiyal ilaçlara ihtiyaç olmasına rağmen, üreticilerin gönüllü olmadığını söyledi. Yeni antibiyotik üretiminin zor ve masraflı olması nedeniyle üreticilerin konuya çok sıcak bakmamasının, ileride önemi sorunlar yaratabileceğinin de altını çizen Mülazımoğlu, "Eğer yeterli tedariki veremezsek, ciddi kayıplar sözkonusu" dedi.

KÜRESEL ISINMA ÖLÜMCÜL OLACAK EKSOZ GAZI SPERM YOĞUNLUĞUNU DÜŞÜRÜYOR
“Küresel Isınma - Hava Kirliliği ve İnsan Sağlığı” başlıklı oturumda konuşan Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hasan Bayram, 'küresel ısınmanın, akciğer sağlığına etkileri'ne değindi. Sera gazlarının son 40 yılda yüzde 70 oranında arttığını belirten Bayram, 2030 yılında, 2000 yılına oranla yüzde 50 sıcaklık artışı beklendiğini belirtti. Isı artışının 21'inci yüzyılın sonunda ise 2,3 derece ile 6 derece arasında değişmesinin öngörüldüğünü belirten Bayram, bu artışlara bağlı yeni sağlık sorunları ortaya çıkmasını beklediklerini söyledi. Bayram, geçmişte neredeyse hiç görünmeyen ülkemizdeki kene ısırıkları ve Kanamalı Kırım Kongo (KKA) hastalığındaki artışa dikkat çekti. Isı artışları ile birlikte özellikle güney bölgelerinde kum fırtınalarının görülmeye başlandığını belirten Bayram, ilerleyen yıllarda su ihtiyaçlı sosyoekonomik göçlerin de, insan sağlığını etkileyeceğini belirtti. İklim değişikliklerinin KOAH, Astım. Alerjik hastalıklara etki edebileceğini belirten Bayram, ısı artışına bağlı ölümler gerçekleşeceği uyarısında da bulundu. Günlerce süren California yangını sırasında yapılan bir araştırmayı da aktaran Bayram, bu felaket sonrasında çocuklarda astım ve solunum sistemi rahatsızlıklarında artış olduğunu belirtti. Acil önlem alınması gerekliliğine de değinen Bayram, “Bu konuda farkındalık oluşturmalıyız. Hükümetleri, hastaları bilgilendirmeli ve ısı değişimleri konusunda erken uyarı sistemleri oluşturmalıyız” dedi.


Trafik polisi ve gişe memurlarında sperm yoğunluğu düşük
Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Hastanesi Anabilimdalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Peri Arbak ise 'Otoyol çalışanlarında egzoz kirliliği'ne yönelik Düzce'deki gişelerde gerçekleştirdiği çalışmasını aktardı. Gişe memurlarının, yine orada çalışan büro memurlarına göre daha fazla nitrat ve nitrit gibi maddelere maruz kaldığını tespit ettiklerini belirten Arbak, hücrelerinde de aminoasitlerde artış meydana getirdiğini kaydetti. Arbak, yapılan araştırmalarda trafik polisleri ve gişe memurlarında sperm yoğunluğunun düşük olduğunu ve hareket bozukluğu tespit edildiğini belirtti.


Balıkesir Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Hakan Tezer de, hava “kirliliğinin sadece büyük kentlerde yaşayanların sorunu imiş” gibi bir algı sorunu bulunduğuna dikkat çekti. Günümüzde kentli nüfusun, toplam nüfusa oranının yüzde 75'e ulaştığını belirten Tezer, “Araç sahibi olma oranının da 2002 – 2007 arasında % 23 arttığını kaydetti. Partikül madde oranının Türkiye'de yapılan ölçümlerde yüzde 60'lar oranında seyrettiğini belirten Tezer, ”AB'nin kabul ettiği değer ise; yüzde 40'lar seviyesinde” diyerek, havadaki partikül madde tehlikesine dikkat çekti.

SAĞLIKTA 5 YILDA 6 MİLYON 200 BİN LİRA TAZMİNAT
“Hekimlerin Hukuki Sorumlulukları ve Sigorta Malprastik Sigorta Sistemleri ve Hekim Hakları” konulu panelde konuşan Yrd. Doç Dr. Haluk Özsarı, önümüzdeki 7-8 yılda hekimlere açılan dava sayısında patlama yaşanacağını kaydetti. Avukat Ziynet Özçelik de devletin 5 yılda 6 milyon 200 bin lira tazminat ödediğini belirterek “Sigorta şirketleri, bu rakamı bizden 1 yılda alacaklar” dedi


'Tam Gün Yasası' olarak bilinen ve ana muhalefet partisi tarafından Anayasa Mahkemesi'ne götürülen yasa, doktorların da öncelikli gündem maddesi haline geldi. Yardımcı Doç Dr. Haluk Özsarı, hekimlerin teşhis, tanı ve tedavi sürecini yürütmekle yükümlü olduğunu belirtti.
Hekimlerin yaptığı hataların 'işgücü kaybı', 'maddi kayıp' gibi 'maddi zarar' ve 'manevi zarar' olmak üzere iki grupta toplanabileceğini belirten Özsarı, “En sık karşılaşılan hatalar; 'yanlış veya eksik müdahale', 'tanı ve tedavide yapılan yanlış uygulama', 'radyolojik ve laboratuar sonuçlarının yanlış değerlendirilmesi', 'hasta enfeksiyonları', 'uygun olmayan kan nakli' gibi hatalardır” dedi.


ABD'de ölümlerin yüzde 8'i tıbbi hatalardan
ABD'de yapılan iki ayrı araştırmada tibbi hata ve yanlış tedavinin 2 ila yüzde 10 arasında gerçekleştiğini ortaya çıktığını belirten Özsarı “Bunların yüzde 50'si, önlenebilir hatalar. Yılda 7 bin kişi, hatalı ilaçtan dolayı ölüyor. Ölümlerin yüzde 8'i, tıbbi hatalardan kaynaklanıyor. Araştırmanın birinde ölen kişi sayısı; 44 bin diğerinde ise 98 bin olarak saptanmış. Zarar ise 17 ila 20 milyar dolar arasında” dedi.


Sigortacılıkta hekimlik en riskli grup
Hekimlerin zorunlu olarak sigorta yaptırmaları konusuna da değinen Özsarı, sigorta şirketlerinin, meslek grubunu, en tehlikeli hizmet grubu olarak kabul ettiğini ve yüksek sigorta primi istediğini kaydetti. Hekimlerin sigorta primlerinin yarısının, çalıştığı kurum tarafından, yarısının ise hekim tarafından karşılandığını belirten Özsarı, bağımsız çalışanların ise tamamını kendilerinin karşıladığını belirtti. Özsarı, sigorta yaptırmayan hekimlerin ise kişi başı 5 bin lira idari para cezasına çarptırılacağını belirtti.


Doktorlar iş yapamaz hale geldi
Amerika'da ödenen tazminatların inanılmaz boyutlara ulaşması üzerine, hükümetin tazminatlara sınırlama getirdiğini belirten Özsarı, ödenen tazminatlar nedeniyle, beyin cerrahı ve plastik cerrahı gibi alanlarda görev yapan doktorların iş yapamaz hale geldiğini de kaydetti.

Sağlık davaları patlayacak
Önümüzdeki 7-8 yılda Türkiye'de de bu yasadan kaynaklanan dava sayısının yüksek oranda artacağını belirten Özsarı “Bu alanda çalışan özel hukuk büroları oluşacak. Simsarlar çıkacak. Davalar uzun sürecek. Sigorta şirketleri tazminatları karşılamak için konsorsiyum kuracaklar” dedi. Dava sürecinin ön aşamasında mutlaka uzlaşı kurulları oluşturulması gerektiğini belirten Özsarı, hastaların da bu süreçten zarar göreceğini kaydetti. Özsarı bu sorunların önüne geçilebilmesi, tamamlayıcı poliçelerin yanı sıra için uzmanlık alanlarına göre poliçeler oluşturulması gerektiğini kaydetti.


5 yılda 6 milyon 200 bin lira tazminat
Avukat Ziynet Özçelik de, Sağlık Bakanlığı'nın elindeki tazminat verilerini kendileri ile güçlükle paylaştığını belirterek “Sözlü olarak alabildiğimiz yanız şu; son 5 yılda açılan dava sayısı 416. Hükmedilen tazminat ise 6 milyon 200 bin lira. Toplam 50 milyon lira talep edilmiş ancak mahkeme 6 milyan 200 bin lira vermiş. Buna özel sektörü eklediğinizde yıl başına yaklaşık 2 milyon liralık fatura çıkıyor. Son 5 yılda ise tıbbi hataya neden olan hekim sayısı 282. Bu rakamlar ışığında zorunlu sigortanın yaygınlaşması söz konusu değil” dedi. Sigorta şirketlerinin yüksek poliçe bedellerine de dikkat çeken Özçelik “Sigorta şirketleri devletin 5 yılda ödediğini bizden 1 yılda toplayacak” dedi. Özçelik sigorta priminde tavan belirlenmeli ve kurumsal ve hekim örgütlerine sigortalama hakkı verilmelidir. Bu süreci anayasa mahkemesine götüreceğiz” dedi.


TÜRKİYE'DE HER ÜÇ KİŞİDEN İKİSİ OBEZ OLMA YOLUNDA
“Obezite ve Astım” başlıklı oturumunda konuşan Doç. Dr. Berna Dursun; obezitenin Türkiye için de bir sorun olduğunu belirterek, “Türkiye'de erişkinlerin üç de ikisi, obez olma yolunda” dedi. Obezitenin yaş, bölge cinsiyet açısından farklılık gösterdiğini, kırsal alanda yaşayan kadınların daha kilolu ve obez olma yolunda olduklarını belirten Dursun, obezite ile astım arasındaki ilişkiyi de şöyle anlattı: 'Obezite, astıma yol açabilirmi? Kilo ne kadar fazla ise astım olma ihtimali yüzde 38 daha fazla. Bu risk artışı, kadınlarda ise daha fazla. Bu ilişki, gebelikte başlayıp çocukluk dönemi ve ergenlikte devam ediyor”.

Obez astımlıların yaşam kalitesinin çok daha kötü olduğunu vurgulayan Dursun: “Normal astımlılara göre iki kat daha fazla atak geçirme ve hastaneye gitme olasılığı vardır. Obezitenin her hangi bir şekilde tedavisi sonucunda astımda oranında yüzde 80 azalma olduğu görülmüştür. Obezitenin, astımın şiddetini ve gelişimini artırdığı, araştırmalarda farklı sonuçlar çıksa da; obez astımlıların zayıflaması ve yaşam kalitelerinin artması için elimizden geleni yapmalıyız “şeklinde konuştu.

BRONŞİT EN ÇOK ESKİMO VE ABORJİNLERDE GÖZÜKÜYOR
EN ÖNEMLİ TEDAVİ; BRONŞİTİN NEDENİNİ BELİRLEYEBİLMEK

“Çocuklarda Bronşetizede Güncel Gelişmeler” konulu kursta konuşma yapan Doç. Dr. Demet Can, bronşitin geçmişten günümüze sürecini anlattı. İlk olarak ikinci dünya savaşında sonra belirlenen bronşitin, o tarihlerde çok az rastlanan bir hastalık olduğunu belirten Can, bronşitin günümüzde tekrar canlanma gösterdiği uyarısında da bulundu.
İlaç sanayiinin gözardı etmesi ve o tarihlerde çok az gözüken bir hastalık olması nedeniyle, "Kimsesiz hastalık" olarak adlandırılan bronşitin, 2000'li yıllarda tekrar canlandığını belirten Doç. Dr. Demet Can, "Hastalık daha çok gelişmekte olan ülkelerde gözüküyor. Dünyada en çok eskimo ve aborjinler arasında yaygın. Avusturalya'da yapılan bir araştırmada, 66 hasta çocuktan 59'unun yerli halktan olduğu tespit edildi. Bunun sebebinin genetik olup olmadığı da araştırılıyor" dedi.

Diğer konuşmacı Prof. Dr. Nural Kiper ise; hastaların yaşam kalitesini direk etkileyen bronşitin yüzde 50'sinin, neden kaynaklandığının bulunamadığını belirtti. Israrcı öksürük, balgam çıkartma, tekrarlayan alevlenlenmeler ve çabuk yorulmanın bronşitin en belirgin göstergeleri olduğunun altını çizen Kiper, yetişkinler arasında gözüken bronşitin başlangıcının çocukluktan kaynaklandığını ifade etti. Çocuklukta başlayan bronşitin, ergenlikte neden sessiz döneme geçtiğinin bilinmediğini belirten Kiper, bunun araştırmaya değer olduğunu vurguladı.
Prof. Dr. Esen Demir de bir çok vakada bronşitin neden kaynaklandığını belinlenemediğini altını çizerken gelişmekte olan ülkelerde en çok gözüken nedenin enfeksiyon olduğunun belirtti. Hastalığını tedavisi konusunda konuşma yapan Hacettepe Üniversitesi'nden Dr. Uğur Özçelik ise; cerrahi yöntem dahil bir çok tedavi yönteminin uygulandığını, ancak tedavi sürecinde en önemli etkenin nedenin belirlenmesi olduğunu söyledi. Nedenin bilinmesinin, tedavi yöntemini de belirlediğini belirten Özçelik, uzun süreli tedavilerde antiboyitik uygulamasının kanıta dayanmadığını da sözlerine ekledi.

21. YÜZYILDA SİGARA 1 MİLYAR İNSANI ÖLDÜRECEK
Kongre kapsamında “Tütün Kontrolü Kavramı ve Sigara Bırakma Tedavisi” başlıklı oturumda konuşan Sigara ve Sağlık Ulusal Komitesi Başkanı Prof. Elif Dağlı, elinde sigarayla viziteye çıkan doktorlardan, dumansız hava sahasını kapsayan bu günlere gelindiğini vurgulayarak gerekli önlemler alınmazsa, 21'nci yüzyılda sigara kullanımından 1 milyar insanın öleceğini söyledi. Hekimlerin görevinin, sadece reçete yazmak olmadığını, hastalıklar meydana gelmeden görev yapılması gerektiğini vurgulayan Dağlı, sigara içen kişilerin hasta olmasını beklemenin deli saçması olduğunu ifade etti.


Bilanço korkunç
Sigaranın neden olduğu ölümlerle ilgili yapılan araştırmalarda, dünyada gelecek 50 yılda şu anda hayatta olan 520 milyon insanın öleceği ifade edildi. 20. yüzyılda 100 milyon insanın sigaradan öldüğünü hatırlatan Sigara ve Sağlık Ulusal Komitesi Başkanı Prof. Elif Dağlı, bu rakamın 21 yüzyılda 1 milyara çıkacağını ileri sürdü. Türkiye'de ve Avrupa'da yapılan istatistiklerde sağlıkçıların yüzde 40 oranında sigara içtiği bilgisini veren Prof. Elif Dağlı, " Bilimsel olarak çok şey öğrendiğim bir hekim elinde sigarayla vizite çıkardı. Göğüs cerrahları o tümörü elleriyle tutuyor. O tümörün sigaradan oluştuğunu biliyor elinde sigarayla vizite çıkıyor ve hastaya sigara içmemesi gerektiğini söylüyor. 80'li yıllarda bunlar vardı. O günlerden bu günlere geldik" dedi


Zengin ülkeler sigara içmiyor
Dünya üzerinde yapılan araştırmalarda zengin ülkelerdeki sigara içiminin düşük olduğunun altını çizen Dağlı, zengin ülkelerde üretilen sigaraların da fakir ülkelere satıldığını belirtti. Sigarayla mücadele edenlerin tamamen silahsız olmadığını söyleyen Dağlı, " Tütün kullanımını ve politikalarını izlemeliyiz. Sigarayı bırakma konusunda yardım tekliflerini arttırmalıyız ve sigaraya yapılan vergilerin arttırılmasını sağlamalıyız" şeklinde konuştu.

Yasak sigarayı bıraktıracak
Türkiye'de uygulanan yasağın sigara içme oranını yüzde 25 azaltacağını anlatan Prof. Elif Dağlı bu sayede 17 milyar TL kazanılacağını söyledi. Yasağın bu açıdan çok faydalı olduğunun altını çizen Dağlı bazı ülkelerin önümüzdeki 15 yıllık programları içinde sigara içme oranını sıfıra çekmeyi planladıklarını da hatırlattı.

HEKİMLERDEN ACIMASIZ ÖZELEŞTİRİ
Kurs Programı'nın “Sağlığa Çok Yönlü Bakış” ana konusu altında konuşan Dr. Osban Elbek “Hekim Gözüyle Ivan Illich” konulu sunum yaptı. Konuşmasında hekimlerin mucize gerçekleştiremeyeceğini belirten Elbek “Hiçbir doktor mucize yaratamaz” dedi. Sağlık sistemine yönelik ağır eleştirilerde bulunan Elbek, Finlandiya'dan örnek vererek “Sağlık ocağının altında ölüme yaklaşmış kimseler bekliyor. Amaç, üreten köleleri meşgul edip, evde onlarla zaman kaybetmelerini engellemek” dedi. Son yıllarda “Ölüm Ebeliği” kavramının geliştiğini belirten Elbek “Hosbislerde ya da hastanelerde ölüyoruz” diye konuştu. Amerika'da Sağlık merkezlerinin artık “Drug Store'larda, faaliyet gösterdiğini belirten Elbek “Bu gün, sağlık çalışanlarına yönelik şiddetten bahsediyorsak, önce sağlık çalışanlarının topluma yönelttiği şiddeti konuşmamız lazım” dedi.
Yedikule Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimi Sedat Altın ise “Sağlık'ta maliyet kavramı” konusunda bilgiler verdi. Sağlığın başlı başına bir sektör olduğunu belirten Altın, diğer sektörlerden farkının ise belirsizlik olduğunu söyledi. Bunun sebebinin hekim ile hasta arasındaki bilgi asimetriği olduğunu belirten Altın, “Hekimler, tarih boyunca kendilerini üstün sınıf, birinci sınıf olarak görmüşlerdir” dedi. Hekimlik mesleği konusunda özeleştirilerine devam eden Altın, “Hekimler ikili oynuyor” diyerek, “Kendi talebini oluşturup, hem kendisi hem de çevresinin çıkarı için çalışıyorlar” dedi. Bu durumda işin içine SGK'nın da girdiğini belirten Altın “Faturalar şişirildiği, gereksiz performans oluşturulduğu için SGK da, kendine göre önlem almak durumunda kaldı” dedi. Bu noktada hekime büyük görev düştüğünü belirten Altın, “Koruyucu sağlığa fazla önem verilmiyor. Harcama kalemleri diğerlerine göre daha az olduğu için, maalesef bu kışkırtılmıyor. Koruyucu hekimlik oluşturulmadığı için, maalesef bazen ağız hijyeni bozuk olduğu için bile hasta kaybedilebiliyor” dedi. Sağlık harcamalarının, kamu sektöründe yüzde 15'lerle, “ikinci büyük harcama” haline geldiğini belirten Altın, ”Türkiye'de kanser hastalarının sayısı, bu gün 300 bin civarında. Bunun maliyeti, 2 milyar dolar. Bu rakamın 2020 yılında 700 bin kişi ve 5 milyar dolara, 2030'da ise 1,3 milyon hasta ve maliyetinin ise 9 milyar dolara çıkması öngörülüyor” dedi. Altın ayrıca Türkiye'de sağlık harcamasının son 10 yılda 2,5 kat artmasına da dikkat çekti. SGK'nın payının, yüzde 54'lerden 60'a çıktığını belirten Altın, “Hiçbir kaynak sonsuz değildir” uyarısında bulundu.
Sağlıkda Dönüşüm Projesi hakkında bir soruyu da yanıtlayan Altın, “Biz, biraz kendi kendimize sekte vuruyoruz. Eskiden hasta doktoru göremiyordu. Sonra performans sistemi çıktı. Şimdi 'daha fazla nasıl görür, performans yaparız' diye uğraşıyoruz. Hekimler doğu görevine, 7-8 milyar maaşla dahi gitmedi. Karşılığında zorunlu hizmet geldi. Biz, başlangıçta daha düzgün olsaydık, belki böyle bir yol çizilmezdi” dedi.


YILDA 1.6 MİLYON İNSAN 'TÜBERKÜLOZ'DAN ÖLÜYOR
“Çocukluktan erikinliğe akciğer hastalıkları” kursu Prof. Dr. Bülent Karadağ ve Prof. Dr. İpek Türktaş'ın başkanlığında yapıldı. Kursta “Tüberküloz” başlığında konuşan Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Fuat Gürkan, veremin dünyada halen önemli bir hastalık olduğunu vurguladı. Prof. Dr. Gürkan, “2 milyardan fazla tüberkülos basili ile ilişkide hasta var. Yılda 1,6 milyon kişi bu nedenle ölüyor. Çin, Hindistan gibi nüfusu ve yaşam koşulları iyi olmayan 22 ülkede hastalık dünyaya oranla yüzde 75 oranında görülüyor. Dünyada her yıl 500'den fazla çocuk tüberkülozdan hayatını kaybediyor” dedi. Türkiye'de bölgesel olarak inceleme yapıldığında Marmara ve Karadeniz bölgelerinde tüberkülos hastalığının yoğunluğunun olduğunu hatırlatan Gürkan, çocuklarda tüberküloz belirlendiğinde ailesinin ve çevresinin de incelenmesinin önemine dikkat çekti. Yaş küçüldükçe riskin arttığını hatırlatan Gürkan, çocuklarda tanı, klinik tedavi, aile öyküsünün önemli olduğunu belirtti.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.