22 Kasım 2024
  • İzmir21°C
  • İstanbul19°C
  • Antalya25°C
  • Ankara18°C

KARBON SALINIMI KONTROLSÜZ ŞEKİLDE ARTMAYA DEVAM ETTİĞİ TAKDİRDE TEHLİKE KAPIMIZDA

WWF-Türkiye Genel Müdürü Aslı Pasinli  İklim değişikliğinin biyoçeşitlilik üzerinde olumsuz etkileri olacağı kaçınılmaz bir gerçek

Karbon salınımı kontrolsüz şekilde artmaya devam ettiği takdirde tehlike kapımızda

17 Mart 2018 Cumartesi 11:41

TURİZMİN SESİ


WWF, Doğu Anglia Üniversitesi ve James Cook Üniversitesi tarafından hazırlanan “Isınan Dünyada Doğal Hayat: İklim Değişikliğinin Biyoçeşitlilik Üzerindeki Etkileri” başlıklı rapor dünyanın en geniş kitle hareketi olarak kabul edilen ve bu yıl ‘Biyolojik Çeşitlilik’ temasıyla düzenlenecek Dünya Saati etkinliği öncesinde yayımlandı. İklim değişikliğinin dünyanın farklı doğal yaşam alanlarındaki 80.000 bitki ve hayvan türü üzerindeki etkisini inceleyen raporda çarpıcı sonuçlar yer aldı.

Rapora göre Paris İklim Anlaşması’ndaki 2 derecelik hedef tutturulsa bile dünyamız bazı zengin doğal bölgelerinde tür çeşitliliğinin %25’ini kaybedecek. Akdeniz de alarm veren bölgeler arasında yer alıyor. Küresel ısınma 2°C ile sınırlandırılsa bile Akdeniz’deki çoğu tür grubunun neredeyse %30’u, tüm bitkilerin ise üçte birinden fazlası risk altında kalacak.

Karbon salınımı kontrolsüz şekilde artmaya devam ettiği takdirde, Amazon ve Galapagos gibi dünyanın en zengin doğal bölgelerindeki hayvan ve bitki türlerinin yaklaşık yarısının iklim değişikliği nedeni ile yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalabileceği açıklandı. Akdeniz de iklim değişikliğinden yoğun olarak etkilenecek bölgeler arasında yer alıyor.

WWF (Dünya Doğal Hayatı Koruma Vakfı), Doğu Anglia Üniversitesi ve James Cook Üniversitesi tarafından hazırlanan “Isınan Dünyada Doğal Hayat: İklim Değişikliğinin Biyoçeşitlilik Üzerindeki Etkileri” başlıklı rapor WWF tarafından küresel düzeyde her yıl gerçekleştirilen en büyük çevre hareketi olan “Dünya Saati 2018” öncesinde yayımlandı. 

İklim değişikliğinin dünyanın farklı doğal yaşam alanlarındaki 80.000 bitki ve hayvan türü üzerindeki etkisini inceleyen rapora göre, karbon salınımı kontrolsüz şekilde artmaya devam ederse,  Amazon ve Galapagos gibi dünyanın en zengin doğal bölgelerindeki hayvan ve bitki türlerinin yarıya yakını yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalabilir. Paris İklim Anlaşması’ndaki ısı artışını 2°C ile sınırlı tutma hedefine ulaşılsa bile bu bölgelerde tür çeşitliliğinin % 25’i kaybedilecek.

Küresel düzeydeki artışın 2°C ile sınırlandırılması ve türlerin yeni alanlara özgürce yer değiştirebilmeleri halinde beklenen soy tükenişleri %25’ten %20’ye düşüyor. Ancak türler yer değiştiremedikleri takdirde hayatta kalmayı başaramayacaklar. Bitkilerin, amfibilerin ve sürüngenlerin iklim değişiklikleri karşısında hızlı bir şekilde yer değiştirmeleri pek mümkün görülmüyor.

WWF-Türkiye Genel Müdürü Aslı Pasinli konuyla ilgili olarak şunları söyledi: “İklim değişikliğinin biyoçeşitlilik üzerinde olumsuz etkileri olacağı kaçınılmaz bir gerçek. Zararı asgari düzeyde tutmak ise bizim elimizde. Emisyonların azaltımı, sahip olduğumuz en önemli araç. Dünyada Karadeniz ve Akdeniz havzalarının da arasında yer aldığı, biyoçeşitlilik ve ekosistemlerin korunması açısından en öncelikli 35 bölge bulunuyor. Sıcaklık artışını 2 °C’de sınırlandırabilirsek, bu bölgelerin yüzey alanının ortalama üçte ikisinin, türlerin iklim değişikliğinin etkilerinden korunacakları sığınak görevi görmeleri mümkün. Sıcaklık artışını sınırlayamazsak, bu oran üçte bire düşüyor. Bununla beraber,  en iyi senaryo altında bile kayda değer ölçekte bir alanda türlerin iklim değişikliğine karşı  ayakta durması mümkün olmayacak. Bu nedenle yerel uyum stratejilerini hayata geçirmemizin de biyoçeşitlilik kaybını azaltmak için hayati önemi var.”

Akdeniz bölgesi ciddi risk altında 

Akdeniz, iklim değişikliğine en fazla maruz kalan öncelikli bölgelerden biri olarak değerlendiriliyor. Artan sıcaklıkların, aynı düzeyde seyreden ya da azalan yağış miktarlarıyla birleşmesi; toprak nemliliğinin azalacağı ve kuraklık koşullarının görülme olasılığının artacağı anlamına geliyor. Bu da, orman yangını riskleri ile ekosistemler, tarım ve insanlar üzerindeki olumsuz etkilerin artmasına neden olacak. Yılda 300 milyondan fazla ziyaretçi de Akdeniz’in kalan kaynakları üzerindeki muazzam baskıyı artırıyor.  

Akdeniz’deki biyoçeşitlilik, iklim değişikliğinin düşük seviyelerde kaldığı durumda bile kırılganlık taşıyor. Küresel ısınma 2°C ile sınırlandırılsa bile, çoğu tür grubunun neredeyse %30’u, tüm bitkilerin ise üçte birinden fazlası risk altında kalacak. Mevcut politikaların devamı halinde ise bölgedeki biyoçeşitliliğin ortalama olarak yaklaşık yarısı kaybedilecek. Yayılım gösterecek memeliler ve kuşların bu duruma belli oranda uyum sağlayabileceği ifade ediliyor. Ancak uzmanlar habitatları halen önemli ölçüde bozulma ve parçalanmaya maruz kalmış bir bölgede bunun zor olacağına işaret ediyorlar

Deniz canlılarının geleceği tehlikede

Akdeniz’de yaşayan yeşil deniz kaplumbağası, iribaş deniz kaplumbağası ve deri sırtlı deniz kaplumbağası türleri Uluslararası Doğayı Koruma Birliği (IUCN) tarafından “tehlikede”, “kritik tehlikede” ve “düşük riskli” olarak sınıflandırılıyor. Bu türler, iklim değişikliği tarafından ciddi ölçüde tehdit ediliyorlar. Kaplumbağalarda genellikle, yuvanın daha altta kalan, daha serin kısmındaki yumurtalardan erkek yavrular çıkıyor. Sıcaklıkların artması, yumurtalardan sadece dişi yavruların çıkmasına ya da sıcaklık belli bir noktayı aştığında hiçbir yavrunun sağ kalmamasına sebep olabilir.

Balinalar, yunuslar ve fokları kapsayan deniz memelilerinin açık denizlerden kıyı sularına kadar Akdeniz’de çok çeşitli habitatları bulunuyor. Deniz memelileri aynı zamanda çevresel koşullardan ve avlarının dağılımından da büyük ölçüde etkileniyor. Örneğin deniz suyu sıcaklıkları ve tuzluluk oranlarındaki değişimler, Akdeniz uzun balinasının avladığı tek tür olan kuzey krilinin dağılımını etkiliyor. Deniz memelileri geçmişte çevresel değişimlere uyum sağlama becerisi gösterdiler, ancak bugünkü iklim değişikliğine yeterince hızlı tepki verip vermeyecekleri bilinmiyor.

Orkinos balıklarının çevrelerindeki sıcaklık değişimlerinden kuvvetli bir şekilde etkilenmeleri bekleniyor. Su sıcaklığındaki değişimlerin orkinoslar üzerinde, kalp işlevlerinin, üreme faaliyetinin, yumurtlama ve larva gelişiminin, yüzme becerilerinin etkilenmesini de içeren fizyolojik sonuçları bulunuyor. Örneğin, çizgili orkinos (Katshwonus pelamis) türünün, gelecekteki ısınmaya, ergin ve larva habitatını genişleterek karşılık vereceği tahmin ediliyor. Mavi yüzgeçli orkinosun (Thunnus thynnus) ise uygun habitatlarının daralacağı öngörülmesine rağmen, iklim değişikliğine uyum sağlayabilmek için uzun mesafe göç etme becerilerini kullanması bekleniyor.

Köpekbalıkları da iklim etkilerine duyarlı bir tür olarak değerlendiriliyor. İklimdeki dalgalanmalar; gelişim, üreme ve hayatta kalma becerilerini etkileyerek bu türün topluluk yapısını bozabilir, bolluk değerlerinde değişimlere, dağılımlarında kaymalara ve yerel ölçekte nesillerinin tükenmesine sebep olabilir. Büyük boyutları ve düşük doğurganlık oranları, türün iklim etkilerine karşı olan bu hassasiyetini artırıyor, çünkü bu durum az sayıdaki görece büyük ve gelişkin genç köpekbalıklarını yetiştirmek için güçlü bir ebeveyn bakımı gerektiriyor.

Mersinbalığı da çevresel tuzluluk ve ısı oranlarındaki değişimlere karşı duyarlı olan bir başka balık türü. Yaşanan değişimler bu balıkların fizyolojik işlevlerini etkiliyor. Yok olma tehlikesi altındaki Avrupa mersinbalığının yayılım alanı sınırları, uygun habitat alanlarını daraltan iklim değişikliğinin fazlasıyla etkisi altında kaldı. Adriyatik mersinbalığının tuzluluk oranındaki değişimlere uyum gösterdiği tespit edildi. Ancak sıcaklık ve tuzluluk oranlarındaki değişim aralığının iklim değişikliğine bağlı olarak genişlemesi bekleniyor. Bu durum popülasyonların genel uyumluluğunu zorlayıcı bir etken haline gelebilir.

Dünyadaki diğer kritik bölgeler
Güneybatı Avustralya, Amazon Guyanası ve Afrikalı vahşi köpeklere ev sahipliği yapan Miombo ağaçlıkları iklim değişikliğinden en çok etkilenen bölgeler olacak. Küresel anlamda 4-5 derecelik bir sıcaklık artışı olursa, bu bölgeler birçok bitki ve hayvan türü için yaşanmaz hale gelecek. İklim değişikliğinin getirdiği tehlikelerden bazıları şöyle: 


- Miombo ağaçlıklarında ve Güney Afrika’da amfibilerin %90’a yakını, kuşların %86’sı, memelilerin %80’i yok olma tehlikesiyle karşı karşıya bulunuyor.
- Amazon, bitki türlerinin %69’unu kaybedebilir.
- Güneybatı Avustralya’da amfibilerin %89’u yok olabilir.
- Madagaskar’da bulunan türlerin %60’ı risk altında bulunuyor.
- Günde 150-300 litre su tüketmesi gereken Afrika filleri su kıtlığı tehlikesi ile karşılaşabilir.
- Sundarban kaplanlarının üreme alanlarının %96’sı yükselen su seviyesi nedeniyle sular altında kalabilir.


‘ISINAN DÜNYADA DOĞAL HAYAT: İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİN BİYOÇEŞİTLİLİK ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ’ RAPORU’NA GÖRE: 

Akdeniz’i neler bekliyor?

Akdeniz, iklim değişikliklerine en fazla maruz kalan öncelikli bölgelerden biri olarak değerlendiriliyor. Bu bölgenin geçmişteki doğal değişkenliği aşması bekleniyor ve bu da bölgeyi iklim etkileri açısından bir “sıcak nokta” (hotspot)  haline getiriyor. Gelecekteki yüksek sıcaklıklar tarihi sıcaklık seviyelerini süratle aşacak. Bu da, küresel ısınma sanayi öncesi seviyelerin 2° C üstünde tutulsa bile, doğal ve beşeri sistemler üzerinde, özellikle de Haziran-Temmuz-Ağustos aylarında, olası ısı gerilimlerine neden olacak. 

Aynı zamanda, tüm modeller tarafından yağış miktarında öngörülen ortalama değişimler, bütün mevsimler boyunca kuruma yaşanacağını gösteriyor. Artan sıcaklıkların, aynı düzeyde seyreden ya da azalan yağış miktarlarıyla birleşmesi; toprak nemliliğinin azalacağı ve kuraklık koşullarının görülme olasılığının artacağı anlamına geliyor. Bu da, orman yangını riskleri ile ekosistemler, tarım ve insanlar üzerindeki etkilerin artmasına neden olacaktır. Üç kıtanın birleştiği bu benzersiz denizin kalan kaynakları üzerinde muazzam bir baskı oluşturan her yıl 300 milyondan fazla ziyaretçi de hesaba katıldığında, bu gerçek daha açık bir şekilde ortaya çıkıyor.  

Durumu deniz açısından değerlendirdiğimizde, gelecekteki deniz yüzeyi sıcaklığının tarihi sıcaklık seviyelerini büyük oranda geçmesi, bu durumun da tüm senaryolar altında doğal ve beşeri sistemler üzerinde ısı gerilimleri yaratması bekleniyor.  

Rapora göre, Akdeniz biyoçeşitliliğinin, iklim değişikliğinin düşük seviyelerde kaldığı durumda bile kırılganlık taşıdığı açıktır. Küresel ısınma 2°C ile sınırlandırılsa bile, çoğu tür grubunun neredeyse %30’u, tüm bitkilerin ise üçte birinden fazlası risk altında kalacaktır. Eğer dünya 2°C sınırını aşarsa, durum daha da umutsuz bir hale gelecektir: hâlihazırda taahhüt edilen emisyon azaltım miktarları gerçekleştiğinde, tüm bitki türlerinin yarısından fazlasının, diğer tür gruplarının ise üçte biri ila yarısı kadarının yok olması öngörülüyor. Mevcut politikalar senaryosunun öngördüğü seviyelerde, bölge biyoçeşitliliğinin ortalama olarak yarısı kadarı kaybedilecektir. Memeliler ve kuşlar, eğer yayılım gösterebilirlerse, bu duruma belli oranda uyum sağlayabilirler, ancak habitatları hâlihazırda önemli ölçüde bozunma ve parçalanmaya maruz kalmış bir bölge için bu çok büyük bir sorundur. 

Akdeniz bölgesinde, iklim değişikliğinin etkilerine karşı özellikle duyarlı birtakım önemli türler bulunuyor; bunlardan bazıları bayrak türler iken diğerleri ayak izinden etkilenen türlerdir.  Bundan sonraki bölümlerde, öngörülen iklim senaryoları altında bu türlerin popülasyonları üzerinde oluşması beklenen bazı etkileri özetleyeceğiz.  

Deniz kaplumbağaları 

Akdeniz, üç tür deniz kaplumbağası için önemlidir: yeşil deniz kaplumbağası, iribaş deniz kaplumbağası ve deri sırtlı deniz kaplumbağası. Uluslararası Doğayı Koruma Birliği (IUCN) tarafından “Tehlikede”,“Kritik tehlikede” ve “Düşük Riskli” olarak sınıflandırılan bu türler, iklim değişikliği tarafından ciddi ölçüde tehdit ediliyorlar. Bu türlerin karşılaştığı temel sorunlar; beslenme ve yuvalama alanlarının tahrip olmasıdır. 

Üreme iki şekilde etkilenebiliyor. Birincisi, kaplumbağaların yumurta bıraktıkları kumun sıcaklığı, yumurtadan çıkan yavruların cinsiyetini etkiliyor. Genellikle, yuvanın daha altta kalan, daha soğuk kısmındaki yumurtalardan erkek yavrular çıkıyor. Sıcaklıkların artması, yumurtalardan sadece dişi yavruların çıkmasına ya da sıcaklık belli bir noktayı aştığında hiçbir yavrunun sağ kalmamasına sebep olabilir. Dişi kaplumbağalar, bu durumu engellemek için yuvanın derinlik seviyesini değiştirebilse de, bunun ısınan kumun vereceği zararı telafi etmeye yetip yetmeyeceği bilinmiyor. İkinci olarak, iklim değişikliği deniz seviyelerinin yükselmesine, daha yüksek deniz kabarmalarına ve daha aşırı hava olaylarına neden oluyor. Bu etkenler, zaten azalmakta ve hassas olan kaplumbağa yuvalama alanlarının değişmesine veya zarar görmesine, üremenin sürdürülemediği yerlerde yerel popülasyonların neslinin tükenmesine neden olabiliyor. 

Buna ek olarak, deniz kaplumbağası popülasyonları; balıkçılıkta hedef dışı av, sahillerdeki yapılaşma, kirlilik ve habitat bozulması gibi insan kaynaklı bir dizi faaliyetin halihazırda etkisi altındadır. 

Deniz Memelileri

Deniz memelileri; balinalar, yunuslar ve fokları kapsayan, açık denizlerden kıyı sularına kadar çok çeşitli habitatları bulunan memeli deniz hayvanlarıdır. Akdeniz’de sekiz türü bulunur:   Uzun balina  (Balaenoptera physalus), kaşalot balinası (Physeter macrocephalus), Kuvier balinası (Ziphius cavirostris), Grampus (Grampus griseus), tırtak (Delphinus delphis), çizgili yunus (Stenella coeruleoalba) ve Afalina (Tursiops truncatus).

Deniz yüzeyi sıcaklığı birçok deniz memelisini fazlasıyla etkiler; bu canlılar deniz suyu sıcaklıklarının yükselmesine yayılım alanlarını değiştirerek cevap verirler. Çizgili yunus (Stenella coeruleoalba), uzun balina (Balaenoptera physalus) ve kaşalot balinasının (Physeter macrocephalus) dağılımı, Ligurya Denizi’ndeki deniz yüzeyi sıcaklıklarıyla kuvvetli bir şekilde ilişkilidir. Deniz memelileri aynı zamanda çevresel koşullardan ve avlarının dağılımından da büyük ölçüde etkilenirler. Deniz suyu sıcaklıkları ve tuzluluk oranlarındaki değişimler, Akdeniz çatal kuyruklu balinasının avladığı tek tür olan kuzey krilinin (Meganyctiphanes norvegica) dağılımını etkiliyor. Bu tür, halihazırda ekolojik tolerans alanının en kuzey sınırına dayanmış bulunuyor. Bu sebeple, bu türün iklim değişikliğinden olumsuz etkilenmesi ve buna bağlı olarak Akdeniz çatal kuyruklu balinasının av bulma şansının azalacağı öngörülüyor.       

Tarih bize, deniz memelilerinin geçmişte çevresel değişimlere uyum sağlama becerisi gösterdiklerini söylüyor, ancak bugünkü iklim değişikliğine yeterince hızlı tepki verip vermeyecekleri bilinmiyor. Daha hareketli olan ve yayılım alanı daha geniş olan deniz memelileri, örneğin beslenme alanlarına geliş zamanlarını değiştirmek suretiyle daha iyi uyum gösterebilecek olsa da, balinaların bu değişim hızını yakalayabilmelerini sağlamak için büyük çapta değişiklikler/düzenlemeler gerekeceği varsayılıyor. Dahası, düşük üreme oranı, düşük bolluk değerleri ve popülasyonların tecridi; genetik çeşitliliğin korunması bakımından endişe doğuruyor. 

Deniz memelilerine karşı tespit edilen diğer tehditler arasında habitat bozulması, balina avcılığı ve av araçlarına (hedef dışı av olarak) takılma, gemi çarpmaları, kirlilik (kimyasal kirlilik ve ses kirliliği) ile denizde petrol ve gaz arama çalışmaları bulunuyor. Gemi çarpmaları deniz memelilerini yaralıyor ve öldürüyor. Gemilerin artan büyüklük ve hızları ile birlikte deniz trafiğinin de yoğunlaşması, bu tehdidin daha da büyümesine yol açacaktır. 

Artık yasaklanmış veya kısıtlanmış olan poliklorlanmış bifeniller (PCBler) ve organoklorlu (OC) pestisitler gibi kirleticilerin deniz memelilerini zehirledikleri, üremelerini ve erken gelişim evrelerini etkileyerek tümörlere ve bağışıklık tepkilerinin baskılanmasına yol açtıkları biliniyor. Ayrıca, petrol ve gaz bulmaya yönelik olarak yürütülen sualtı sismik araştırmalar, tekne hareketliliği ile sualtı radarı kullanılan askeri tatbikatlar gibi gürültü kirliliği yaratan unsurlar; iletişim kurmak, sualtında yolunu bulmak ve yiyecek aramak için sesten yararlanan deniz memelilerini tehdit ediyor.  

Deniz Hıyarları 

Deniz hıyarları (Holothuroidea sp.) Akdeniz de dâhil olmak üzere dünya okyanuslarına yayılmış bir ekinoderm grubudur.  Artan deniz sıcaklıkları, okyanus asitleşmesi ve aşırı sıcaklık olaylarının görülme sıklığının artması; gelişim hızlarında değişikliklere neden olmak ve eşey organlarının gelişme zamanlaması, yumurtlama ve besin elverişliliği gibi unsurları etkilemek suretiyle, bu türün hayatta kalma ihtimalini zayıflatabiliyor. Yağmur fırtınalarının yol açtığı düşük tuzluluğun, yaz uykusuna yatan deniz hıyarları arasında toplu ölümlere neden olduğu gözlemleniyor.

Bunların yanı sıra, bazı kültürlerde deniz hıyarlarının afrodizyak ve tedavi edici özelliklerinin bulunduğuna inanılıyor. Bu inançlar, deniz hıyarlarının yasadışı avlanmasını veya aşırı tüketilmesini teşvik edebiliyor, bu da yerel ölçekte soylarının tükenmesine yol açabiliyor.  

Orkinoslar 
Dünyada dağılım gösteren 15 tür orkinosun beşi Akdeniz’de bulunuyor ve birçoğu ticari olarak avlanıyor.   
Orkinosların çevrelerindeki sıcaklık değişimlerinden kuvvetli bir şekilde etkilenmeleri muhtemeldir. Su sıcaklığındaki değişimlerin orkinoslar üzerinde; kalp işlevlerinin, üreme faaliyetinin, yumurtlama ve larva gelişiminin, yüzme becerilerinin etkilenmesini de içeren fizyolojik sonuçları vardır. Örneğin, çizgili orkinos  (Katshwonus pelamis) türünün, gelecekteki ısınmaya, yetişkin ve larva habitatını genişleterek karşılık vereceği tahmin ediliyor. Mavi yüzgeçli orkinosun (Thunnus thynnus) ise uygun habitatlarının daralacağının öngörülmesine rağmen, iklim değişikliklerine uyum sağlayabilmek için uzun mesafe göç etme becerilerini kullanması bekleniyor. Orkinoslar, ticari önemi yüksek balıklardır. Bu sebeple, özellikle de en değerli türlerinin popülasyonlarının yok olmasının önlenmesi için, doğru avlanma kotalarının konulması şarttır.

Köpekbalıkları ve Vatozlar

Köpekbalıkları ve vatozlar kıkırdaklı balıklardır. Akdeniz’de 50’den fazla türü bulunur ve bu türlerin çoğu IUCN tarafından tehdit altında olarak sınıflandırılır. 

Köpekbalıkları iklim etkilerine duyarlı bir tür olarak değerlendirilir. İklimdeki dalgalanmalar; gelişim, üreme ve hayatta kalma becerilerini etkileyerek bu türün topluluk yapısını bozabilir, bolluk değerlerinde değişimlere, dağılımlarında kaymalara ve yerel ölçekte soylarının tükenmesine sebep olabilir. Büyük boyutları ve düşük doğurganlık oranları, türün iklim etkilerine karşı olan bu hassasiyetini artırıyor, çünkü bu durum az sayıdaki görece büyük ve gelişkin genç köpekbalıklarını yetiştirmek için güçlü bir ebeveyn bakımı gerektiriyor. Bu zorlayıcı yaşam öyküleri, bazı türlerin nüfus artış oranlarının çok düşük kalmasına ve bu türlerin doğaları gereği her çeşit müdahaleye karşı hassas olmalarına yol açıyor.  

İklim değişikliği köpekbalıkları ve vatozları sadece fizyolojik anlamda değil, av ve habitat dağılımları bakımından da etkileyebilir. Bu da bu türlerin bu etkilere karşı daha da kırılgan olmalarına neden olur. Örnek vermek gerekirse, iki derin deniz köpekbalığı türünün (mavi köpekbalığı Prionace glauca ve mako köpekbalığı Isurus oxyrinchus) sıcaklık gradyanındaki değişimlerden büyük ölçüde etkilenmesi bekleniyor. Bu değişimler; habitat kaymaları ve av elverişliliğine etki ederek köpekbalıklarının dağılım düzenlerini değiştiriyorlar. Derin deniz köpekbalıklarının bazı uzak göçmen türleri; mevsimsel verimlilik değişkenliklerinden ve “sıcak noktalardan” faydalanmak amacıyla göç ediyorlar. Ancak iklim değişikliği bu mevsimsel döngülerin zamanlamasını ve boyutlarını önemli ölçüde değiştirebilir. Geniş bir sıcaklık aralığına dağılmış köpekbalığı ve vatoz türleri, dar bir sıcaklık aralığı ile sınırlı kalmış olanlara göre, iklim etkilerine karşı daha az duyarlı olabilirler.  

Geçmişteki iklim değişikliğinin dokuz köpekbalığı türünün genetik çeşitliliği üzerindeki etkisini araştıran bir çalışmada, iklim değişikliğinin genetik çeşitliliği birkaç yolla azalttığı ve bu durumun özellikle de sığ sularda yaşayan türlerde, göç etmeyen veya ılıman (ve yarı Arktik) türlerde görüldüğü ortaya kondu. Köpekbalıkları ve vatozların yaşam sürelerinin uzunluğu ve düşük genetik dönüşüm hızları, bu türlerin gelecekteki iklim değişikliğine genetik yollarla uyum sağlamalarının olanaklı olmayabileceğini gösteriyor. 

Bunlara ek olarak, aşırı avlanma, habitat bozulması ve kirlilik de köpekbalıkları ve vatozları tehdit ediyor. Özellikle de bu türlerin et, yüzgeç, kıkırdak, deri, yağ, diş ve çeneleri, büyüyen küresel pazara, avlanan köpekbalığı ve vatozlardan tedarik ediliyor. Bu sebeple, aşırı avlanma ile yasadışı, kayıt dışı ve düzenlemesiz balıkçılık önemli bir sorun teşkil ediyor.

Mersinbalıkları 

Mersinbalığı (Acipenseriformes) popülasyonları son yüzyıl içerisinde küresel ölçekte düşüşler yaşadılar. Bazı türlerde yerel tükenmeler (“extirpation”) görüldü. Bütün mersinbalıkları kuzey yarımkürenin nehirlerinde yumurta bırakırlar. IUCN’e göre, mersinbalıkları diğer bütün tür gruplarından daha kritik bir yok olma tehlikesi altındadır. 

Mersinbalıkları ırmakgöçer ya da yukarıgöçer olabilirler veya türe ve popülasyona bağlı olarak daha karmaşık göç düzenleri gösterebilirler. Böylelikle birçok mersinbalığı tatlı suda yumurta bırakır ve beslenme, büyüme, yumurtlama ve kışlama amaçlarıyla farklı yaşam döngüsü habitatları arasında uzun mesafe göçleri gerçekleştirirler. Diğer birçok balıkta olduğu gibi, mersinbalıkları da çevresel tuzluluk ve ısı oranlarındaki değişimlere karşı duyarlıdırlar; bu değişimler bu balıkların fizyolojik işlevlerini etkiler. 

Yok olma tehlikesi altındaki Avrupa mersinbalığının (Acipenser sturio) yayılım alanı sınırları, uygun habitat alanlarını daraltan iklim değişikliğinin fazlasıyla etkisi altında kaldı. Adriyatik mersinbalığının (Acipenser naccarii) tuzluluk oranındaki değişimlere uyum gösterdiği tespit edildi. Ancak sıcaklık ve tuzluluk oranlarındaki değişim aralığının iklim değişikliğine bağlı olarak genişlemesinin beklendiği düşünülürse, bu durum popülasyonların genel uyumluluğunu zorlayıcı bir etken haline gelebilir. Nehirlerdeki sıcaklıklar yükseldikçe ve aşırı sıcaklık olaylarının görülme sıklığı arttıkça, popülasyonların daha fazla kayıp verme riski de artıyor. Bunun yanı sıra, mersinbalıklarının avladığı türler ile bu türlerin bolluğu, gelecekteki iklim değişikliğinden istilacı türler yoluyla da etkilenecektir. 

Bunlara ek olarak, habitat kayıpları ve su kirliliğinin yanı sıra, mersinbalığı etinin ve özellikle de havyarının çok değerli ürünler olması dolayısıyla, yasadışı, kayıt dışı ve düzenlemesiz avlanma ile hatalı balıkçılık ve avlanma sahası yönetiminden doğan aşırı avlanma, mersinbalığı popülasyonlarının küresel ölçekte ciddi oranlarda yok olmasına neden oldu. Popülasyonların azalması baraj yapımıyla da ilişkilendiriliyor. Baraj yapımı, habitatlarda değişimlere ve göç yollarının önünün kesilmesine yol açıyor.   

Kara Kaplumbağaları ve Tatlı Su Kaplumbağaları

Kara ve tatlı su kaplumbağalarının yaklaşık %50’si IUCN’in Kırmızı Listesi’nde tehlike altında olarak sınıflandırılıyor. Bu popülasyon azalmalarında, habitat kaybı ve aşırı avlanma temel etkenler olarak öne çıkıyor. Çevresel koşullardaki, özellikle de sıcaklık aralığındaki değişimler, birçok kara ve tatlı su kaplumbağasının yayılım sınırlarını ve dağılımlarını etkileyecek, bolluk ve tür zenginliğinde olası yerel düşüşlere sebep olacaktır.  

Gelecekteki iklim değişikliğine bağlı olarak kuraklık görülme sıklığının artması nedeniyle en büyük zorluğu, metabolizma hızları ve üreme oranları olumsuz yönde etkilenecek olan kara kaplumbağalarının yaşayacağı öngörülüyor. İklim değişikliğinin uzun ömürlü Akdeniz Hermann kaplumbağalarının (Testudo hermanni) popülasyon dinamikleri üzerindeki etkilerinin incelendiği bir araştırma; kış yağışlarının yavruların hayatta kalma şansını artıran önemli bir etken olduğunu, bu nedenle daha kurak bir iklime geçmenin yavru ölümlerini artırmak ve stoğa katılma oranlarını düşürmek suretiyle popülasyon devamlılığını olumsuz yönde etkileyeceğini ortaya koydu. Hermann kaplumbağasının dağılım alanı sınırlıdır ve bu da daha uygun hale gelen yeni habitatlara yayılma kabiliyetini kısıtlar. Hermann kaplumbağası, diğer kara ve tatlı su kaplumbağası türleri gibi, düşük stoğa katılma seviyelerine karşı duyarlıdır. Bu da bu türlerin çevresel değişimlere uyum sağlama becerilerini zayıflatır. 

Kara ve tatlı su kaplumbağalarında cinsiyetin belirlenmesi sıcaklığa bağlıdır, yani yumurtaların kuluçkaya bırakıldığı sıcaklık yumurtadan çıkan yavruların cinsiyetini belirler. Bu nedenle, her ne kadar dişilerin çevresel koşullara göre yuva yerlerini değiştirme ve böylelikle yavruların hayatta kalma şansını ve yavru kalitesini artırma becerileri olsa da, iklim değişikliğine bağlı olarak artan kuluçka sıcaklıkları yavrular arasındaki cinsiyet dengesini bozabilir.  

Ayrıca, kara kaplumbağaları gibi nesil yenilenme süreleri uzun olan türler hızlı bir genetik evrim göstermeye daha az yatkındırlar ve düşük genetik çeşitlilik bazı kaplumbağa türlerini olumsuz etkileyebilir.  

Tatlı su kaplumbağalarını tehdit eden diğer önemli etkenler; habitat bozulması ve kirlilik sebepleriyle su kalitesinin düşmesidir. Evcil hayvan ticareti amacıyla kaplumbağaların aşırı avlanması popülasyonların azalmasına yol açabilir. Diğer yandan, yabancı türlerin getirilmesi yerli veya endemik göl türlerinin aleyhine olmuş, bu istilacı türler nedeniyle bazı tatlı su kaplumbağaları yok olmanın eşiğine gelmiştir.  

Kaynak: Haber Kaynağı
Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.