17 Kasım 2024
  • İzmir21°C
  • İstanbul19°C
  • Antalya25°C
  • Ankara18°C

NİL YALTER VE BİLGE FRİEDLAENDER KİŞİSEL SERGİLERİ ARTER'DE

Arter, 14 Ekim 2016 – 15 Ocak 2017 tarihleri arasında, farklı sergi katlarında, Nil Yalter ve Bilge Friedlaender’ın eşzamanlı kişisel sergilerine ev sahipliği yapıyor

Nil Yalter ve Bilge Friedlaender Kişisel Sergileri Arter'de

20 Ekim 2016 / 11:38

TURİZMİN SESİ


Nil Yalter’in, Türkiye’de bugüne kadar gerçekleşen en kapsamlı sergisi olan “Kayıt Dışı” isimli serginin küratörlüğünü Eda Berkmen yapıyor. İsmini Yalter’in eserlerinde geniş bir şekilde yer verdiği kayıt dışı kalmış kişi, duygu ve bilgilerden alan sergi, bireyin toplumsal normlar ve kontrol mekanizmaları karşısında geliştirdiği var olma stratejilerini araştırıyor. Yalter’in resim, fotoğraf, yazı, kolaj, performans, video gibi farklı mecraları bir araya getiren yerleştirmelerinin birçoğu Türkiye’de ilk kez sergileniyor.

Bilge Friedlaender’ın “Sözcükler, Sayılar, Çizgiler” isimli kişisel sergisi sanatçının 1980 yılından bu yana sergilenmemiş ve Türkiye’de izleyicilerle hiç buluşmamış eserlerini bir araya getiriyor. “Sözcükler, Sayılar, Çizgiler”, üretimini zaman/mekan algısı, boyutlar arası geçiş, görecelik gibi konular üzerine yoğunlaştırmış olan ve 2000 yılında aramızdan ayrılan Friedlaender’ın vefatından sonra gerçekleşen ilk kişisel sergisi olma özelliğini taşıyor. Küratörlüğünü Mira Friedlaender ile Işın Önol’un birlikte yaptıkları sergi, Friedlaender’ın 1970 – 1983 yılları arasında basit malzemelerle mütevazı bir görsel dili hedeflediği eserlerini bir araya getiriyor.

Nil Yalter
Nil Yalter, işçiler, kadınlar ve göçmenler başta olmak üzere tarih anlatılarından dışlanmış bireylerin varoluş mücadelelerini işlerinin odağına alır. Etnografi, edebiyat, sosyoloji, bilim, sözlü tarih ve kültürel gelenekler başta olmak üzere birçok disiplinden yararlanarak ürettiği bu eserlerle sanatçı, beden, mekân ve bilginin güç odakları tarafından kontrol edilmesine başkaldırır. Yalter çalışmalarında belgesel ve şiirsel dili bir arada kullanarak ve tıpkı bir şaman gibi farklı kimliklere bürünerek kişisel ve toplumsal sarsıntılarla yüzleşir; toplum dışına itilmiş kişilerin hikâyelerine odaklandığı yapıtlarıyla, alternatif bir tarih yazımı oluşturur.

Bir Marksist-feminist ve göçmen olan Yalter, üretiminin ilk yıllarından itibaren göç konusuna yoğun bir şekilde odaklandı. Göçmen işçilerin sorunlarını, onların yaşam mücadelelerini etnografik bir yöntem kullanarak topladığı objeler, video röportajlar ve görseller ile belgeledi. “Kayıt Dışı”, sanatçının “Geçici Meskenler” (1974-1977), “Göçmenler” (1976-2016) ve “Şu Gurbetlik Zor Zanaat Zor” (1983) serilerinden İstanbul bağlamına ve sergi mekânının özelliklerine göre seçilmiş olan çalışmaları bir araya getiriyor. Bu eserler önemli birer tarihsel belge olmanın yanı sıra, izleyiciye farklı bakış açılarını inceleme imkânı veren esnek, geçirgen, çok dilli kurgusal birer mekân olarak da işliyor.

“Rahime, Türkiye’den Kürt Bir Kadın” (1979) sanatçının yapıtlarının odak noktasını oluşturan toplumsal cinsiyet, kimlik, çalışma ve göç konuları tek bir bireyin hikâyesinde birleşir. Bu eser, “Göçmen İşçiler” serisindeki gibi, bir üretim aracı olarak kimliksizleştirilmiş bireye kulak verir; sanatçı bireyin hikâyesini kendi bedenini kullanarak, özgün şiirsel bir görsellikle canlandırır. Yalter her bir kadının birey olarak tekil kimliğine işaret ederken, aslında onun da aynı mücadeleyi veren sayısız kadından biri olduğunu hatırlatır.
 
Yalter’in politik bir konuyu ele aldığı ilk çalışması olan “Deniz Gezmiş” (1972), Türkiye’de 12 Mart muhtırası sonrasında idam edilen üç genç devrimciyi konu alıyor. Bu eser Yalter’in önce İstanbul’da daha sonra Paris’te bir odada aynı düzeni kurarak yaptığı bir “mevcudiyet eylemi”dir.  “Deniz Gezmiş”, yaşadığı zamanın aciliyet arz eden konularına yanıt verme ihtiyacı hisseden bir sanatçının ahlaki refleksinin somut yansımasıdır. Eser, bu sergide dünyada ilk kez izleyicilerle buluşuyor.

Sergideki işler arasında, Paris’in 11. bölgesinde yer alan kadınlar hapishanesinin mahkûmlarından Mimi’nin öyküsünün anlatıldığı “La Roquette, Kadınlar Hapishanesi”, (1974) erkek, kadın ve travesti gibi farklı cinsel kimliklere bürünen orta yaşlı bir kişinin portresi olan “Le Chevalier d’Éon” (1978) ve Topkapı sarayının ihtişamı içerisindeki iki cariyenin ilişkisine odaklanan “Harem” (1979-80) de bulunuyor. Geleneksel cinsiyet tanımlarını sorgulayan bu eserlerde arzu, otoriter sistemler altında baskıyı yadsıma gücü olarak açığa çıkıyor.

Nil Yalter’in birçok çalışması sanatçının hem gerçek mekânlar arasında, hem metaforik anlamda yaptığı yolculukların izlerini taşır. Sergide yer alan “Orient Express” (1976) isimli yerleştirme sanatçının 1976 yılında son Direct Orient Express seferlerinden biriyle Paris’ten İstanbul’a yaptığı yolcuğu anlatırken, “Deniz Meslekleri” (1982) isimli video totem, denizler ötesine seyahati konu alan bir Fin destanından esinlenmiştir. Bu çalışmalar hem doğa-insan, insan-makine, geçmiş-gelecek, Doğu-Batı gibi zıtlıkların arasında varoluş ihtimallerini gösterir hem de sıradan, düz anlamlı dilin sınırlarının ötesinde alternatif bir bilme biçiminin imkânına işaret ederler.

Sergiye, Eda Berkmen’in küratoryal çerçeveyi sunduğu yazısının yanında akademisyen Başak Ertür, küratör Fatoş Üstek, kültürel antropolog Bernard Dupaigne’in ve tarihçi Philippe Artières’in kaleme aldığı metinleri içeren Türkçe ve İngilizce iki dilli bir yayın da eşlik ediyor.

Kaynak: Haber Kaynağı
Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.