YÜREĞİME DEĞDİN KASTAMONU
Yıllar geçse de 'Kastamonu' denildiği zaman ilk aklıma gelen; gün doğarken penceremi açtığımda şıkır şıkır akan bir su ve yavaş yavaş aydınlanan tan yeri olacak.
01 Temmuz 2009 / 17:16
TURİZMİN SESİ
On bir yıl önce Ilgaz Dağı karmaşık, değişken duygularını dışa vurarak karşılamıştı bizi. Yeryüzünü kirden pislikten ve yırtıcı hırslardan arındırmışçasına beyazlatan kar, çocukluk şarkılarımızı süsleyen Ilgaz Dağı'nı örtmüştü.
Mine Özgür (Kastamonu) -1948 yılında Kastamonu'ya gelen annem ve babamla başlamıştı, bu kentle ilintim. Kastamonu'da yaşanmış anılarla büyüdüğümü düşündüğüm günlerde sık sık buraya yolum düşüyordu. Ve 1998 yılında eşimin işi nedeniyle geldiği Kastamonu'ya yerleşerek, beş bin yıllık tarihe sahip kentin içinde buluyordum kendimi. Bembeyaz dağ yollarında araba yavaş yavaş ilerlerken, anılarım arkam sıra değil, önümüzden uçuşarak, savrularak yol alıyordu.
Usuma annemin Kastamonu ile ilgili sözleri düşüyordu. Televizyona tutsak olmadan komşularının, arkadaşlarının evlerine konuk oldukları geceler; domino, prafa, mendil saklama, nesi var? gibi oyunlarla geçen zamanın güzelliğinden söz ederdi. Kastamonu'nun ahşap evlerinde, anne baba kardeşler, eşleri, torunlar hep birlikte oturulduğu yıllardı diye sözlerini sürdürürdü.
Altın, dolar günlerinin yapılmadığı, yalnızca birbirini görmek için toplanıp, ikramlarla, sohbetlerle zenginleşen ev oturmalarını anlatırdı. Bahçelerde yetişen mısırların hep birlikte pişirildiğini, birlikte yendiğini söylerdı. Kastamonu'da dere boyundaki bahçelerdeki iri iri elmaların yeşil ağaç dalları arasından görünüşünü annem anlatır, ablamla ben bu kenti düşlerdik.
Annemin, yemyeşil gözlerinin ışıklanarak şöyle söylediğini anımsıyorum:
Kastamonu, memurların sürgün edildiği ya da göreve yeni atananların gönderildiği bir şehir olarak bilinirdi. Ama ben bu kenti çok sevdim.
1986 yılında yitirmiş olduğum annemin sımsıcak sevgisinin anılarda bile olsa beni yalnız bırakmaması güç veriyordu. Dört saatlik bir yolculuğun ardından dere boyunda kiraladığımız eve önce eşyalarımız, sonra biz Ilgaz'ı aşarak ulaşmıştık. Kastamonu günlerimiz eşim, oğlum, kızım ve minik köpeğimiz Bulut ile birlikte bu yolculukla başlamıştı.
Tüm yaşamını düş tadında yaşayan olmaz ama ömrüm bir rüya gibi göz kapatıp, açıncaya kadar geçti diyen anneannemin sözlerini sık sık anımsıyorum. Daha dün annenle Kastamonu'daydım, şimdi seninle derken, yüz yılın izlerini taşıyan yüzü aydınlanıyordu. Bir asır yaşadığı dünyaya sıkı sıkı bağlıydı. Tek çocuğunu -annemi- kaybeden anneannem, artık ablamla bana emanetti.
Anneannem, babamın 50 yıl önce Kastamonu'ya Orman Bölge Şefi olarak atanmasının ardından sık sık bu kente gelip, kalmış, kızı ve damadıyla özlem gidermenin yanı sıra yörenin gelenek ve göreneklerine de ilgi duymuştu. Biz Kastamonu'ya taşındıktan kısa bir süre sonra da bize geldi. Ayva çiçek açtığında doğmuşum diyen anneannemin doğum gününü biz de varsayımla eylülde kutlardık.
Padişah II. Abdülhamit, V. Mehmet Reşat ve Sultan VI. Mehmed Vahdettin dönemlerine tanıklık etmişti. Cumhuriyet'in ilanının ardından, Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere 9 Cumhurbaşkanı döneminde süren yaşamında; eski Türkçeyi bilmekle yetinmemiş, Harf Devrimi'nin ardından açılan okuma yazma kurslarına da katılmıştı. Gazete okumaktan büyük keyif alırdı, gözlerinin gücü yettiğince
Anneannemi Kastamonu'da, yüz yaşını bitirdiği; 1999 yılında yitirdik. Her yeniliğe, tüm güzelliklere açıktı kalbi. İnsanlık adına 100 yıllık umudu henüz tükenmemişti.
Anılar nerede aklımıza düşer ansızın? Ne zaman sessizce uçup gider usumuzdan? Kastamonu ile ilgili anılar henüz ben doğmadan önceki yıllardan başlıyor, nice yaşamın yansılarında kent, gerçek görüntüsüne kavuşuyordu.
Lambalı ahşap radyoların uzun dalga frekansından haberler, Arkası Yarın, Uğurlugiller, Orhan Boran ve Yugi, Liselerarası 16 soru bilgi Yarışması ve pazartesi akşamları Mikrofonda Tiyatro bilgisayarsız, televizyonsuz gecelerin en büyük eğlencesiydi.
Ortanca, begonya ve küpe çiçekleri saksılarda rengarenk gülümserlerdi. Bahçelerde zambak, yaban gülü, yedi veren gülü, sümbül, aslan ağzı, horoz ibiği, hanım eli, hercai, ateş çiçeği ve kasımpatı boy verirdi.
Henüz televizyonların evlerde egemenlik kurmadığı yıllarda; annemle babamın Kastamonu ve ilçeleri'nde geçen anılarını dinlerken, Çekme Helva yapma deneyimlerimiz ile süslenirdi kış gecelerimiz. Kentte yaşamaya başladıktan sonra çeke çeke yapılan "Kastamonu Çekme Helvası" ile üretimhanelerin sorumlu mühendisi olarak içli dışlı oldum. Bu küçük, şeker kokan üretimhanelerde yalnızca helva çekilmediğini gördüm. İşçilerin birbiri ile olan sıkı dostluklarına, sımsıcak bağlılıklarına tanık oldum.
Buraya gelişimizden kısa bir süre sonra Kastamonu Gazetesi'nde yazmaya başladım. Ve Kastamonu'daki ilk yazım şu tümcelerle başlıyordu: İlk kez içinden dere akan bir kentim oldu. Yıllar geçse de 'Kastamonu' denildiği zaman ilk aklıma gelen; gün doğarken penceremi açtığımda şıkır şıkır akan bir su ve yavaş yavaş aydınlanan tan yeri olacak.
On bir yıl önce Ilgaz Dağı karmaşık, değişken duygularını dışa vurarak karşılamıştı bizi. Yeryüzünü kirden pislikten ve yırtıcı hırslardan arındırmışçasına beyazlatan kar, çocukluk şarkılarımızı süsleyen Ilgaz Dağı'nı örtmüştü.
Mine Özgür (Kastamonu) -1948 yılında Kastamonu'ya gelen annem ve babamla başlamıştı, bu kentle ilintim. Kastamonu'da yaşanmış anılarla büyüdüğümü düşündüğüm günlerde sık sık buraya yolum düşüyordu. Ve 1998 yılında eşimin işi nedeniyle geldiği Kastamonu'ya yerleşerek, beş bin yıllık tarihe sahip kentin içinde buluyordum kendimi. Bembeyaz dağ yollarında araba yavaş yavaş ilerlerken, anılarım arkam sıra değil, önümüzden uçuşarak, savrularak yol alıyordu.
Usuma annemin Kastamonu ile ilgili sözleri düşüyordu. Televizyona tutsak olmadan komşularının, arkadaşlarının evlerine konuk oldukları geceler; domino, prafa, mendil saklama, nesi var? gibi oyunlarla geçen zamanın güzelliğinden söz ederdi. Kastamonu'nun ahşap evlerinde, anne baba kardeşler, eşleri, torunlar hep birlikte oturulduğu yıllardı diye sözlerini sürdürürdü.
Altın, dolar günlerinin yapılmadığı, yalnızca birbirini görmek için toplanıp, ikramlarla, sohbetlerle zenginleşen ev oturmalarını anlatırdı. Bahçelerde yetişen mısırların hep birlikte pişirildiğini, birlikte yendiğini söylerdı. Kastamonu'da dere boyundaki bahçelerdeki iri iri elmaların yeşil ağaç dalları arasından görünüşünü annem anlatır, ablamla ben bu kenti düşlerdik.
Annemin, yemyeşil gözlerinin ışıklanarak şöyle söylediğini anımsıyorum:
Kastamonu, memurların sürgün edildiği ya da göreve yeni atananların gönderildiği bir şehir olarak bilinirdi. Ama ben bu kenti çok sevdim.
1986 yılında yitirmiş olduğum annemin sımsıcak sevgisinin anılarda bile olsa beni yalnız bırakmaması güç veriyordu. Dört saatlik bir yolculuğun ardından dere boyunda kiraladığımız eve önce eşyalarımız, sonra biz Ilgaz'ı aşarak ulaşmıştık. Kastamonu günlerimiz eşim, oğlum, kızım ve minik köpeğimiz Bulut ile birlikte bu yolculukla başlamıştı.
Tüm yaşamını düş tadında yaşayan olmaz ama ömrüm bir rüya gibi göz kapatıp, açıncaya kadar geçti diyen anneannemin sözlerini sık sık anımsıyorum. Daha dün annenle Kastamonu'daydım, şimdi seninle derken, yüz yılın izlerini taşıyan yüzü aydınlanıyordu. Bir asır yaşadığı dünyaya sıkı sıkı bağlıydı. Tek çocuğunu -annemi- kaybeden anneannem, artık ablamla bana emanetti.
Anneannem, babamın 50 yıl önce Kastamonu'ya Orman Bölge Şefi olarak atanmasının ardından sık sık bu kente gelip, kalmış, kızı ve damadıyla özlem gidermenin yanı sıra yörenin gelenek ve göreneklerine de ilgi duymuştu. Biz Kastamonu'ya taşındıktan kısa bir süre sonra da bize geldi. Ayva çiçek açtığında doğmuşum diyen anneannemin doğum gününü biz de varsayımla eylülde kutlardık.
Padişah II. Abdülhamit, V. Mehmet Reşat ve Sultan VI. Mehmed Vahdettin dönemlerine tanıklık etmişti. Cumhuriyet'in ilanının ardından, Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere 9 Cumhurbaşkanı döneminde süren yaşamında; eski Türkçeyi bilmekle yetinmemiş, Harf Devrimi'nin ardından açılan okuma yazma kurslarına da katılmıştı. Gazete okumaktan büyük keyif alırdı, gözlerinin gücü yettiğince
Anneannemi Kastamonu'da, yüz yaşını bitirdiği; 1999 yılında yitirdik. Her yeniliğe, tüm güzelliklere açıktı kalbi. İnsanlık adına 100 yıllık umudu henüz tükenmemişti.
Anılar nerede aklımıza düşer ansızın? Ne zaman sessizce uçup gider usumuzdan? Kastamonu ile ilgili anılar henüz ben doğmadan önceki yıllardan başlıyor, nice yaşamın yansılarında kent, gerçek görüntüsüne kavuşuyordu.
Lambalı ahşap radyoların uzun dalga frekansından haberler, Arkası Yarın, Uğurlugiller, Orhan Boran ve Yugi, Liselerarası 16 soru bilgi Yarışması ve pazartesi akşamları Mikrofonda Tiyatro bilgisayarsız, televizyonsuz gecelerin en büyük eğlencesiydi.
Ortanca, begonya ve küpe çiçekleri saksılarda rengarenk gülümserlerdi. Bahçelerde zambak, yaban gülü, yedi veren gülü, sümbül, aslan ağzı, horoz ibiği, hanım eli, hercai, ateş çiçeği ve kasımpatı boy verirdi.
Henüz televizyonların evlerde egemenlik kurmadığı yıllarda; annemle babamın Kastamonu ve ilçeleri'nde geçen anılarını dinlerken, Çekme Helva yapma deneyimlerimiz ile süslenirdi kış gecelerimiz. Kentte yaşamaya başladıktan sonra çeke çeke yapılan "Kastamonu Çekme Helvası" ile üretimhanelerin sorumlu mühendisi olarak içli dışlı oldum. Bu küçük, şeker kokan üretimhanelerde yalnızca helva çekilmediğini gördüm. İşçilerin birbiri ile olan sıkı dostluklarına, sımsıcak bağlılıklarına tanık oldum.
Buraya gelişimizden kısa bir süre sonra Kastamonu Gazetesi'nde yazmaya başladım. Ve Kastamonu'daki ilk yazım şu tümcelerle başlıyordu: İlk kez içinden dere akan bir kentim oldu. Yıllar geçse de 'Kastamonu' denildiği zaman ilk aklıma gelen; gün doğarken penceremi açtığımda şıkır şıkır akan bir su ve yavaş yavaş aydınlanan tan yeri olacak.
Etiketler: MİNE ÖZGÜR
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 27 Şubat 2007 Turizmin Sesi
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.