Değinmek istediğim bir konu, İnsanlık ve toplum değerlerinin, hedeflerinin hızlı ve tehlikeli değişimi her açıdan ürkütücü boyutlara tırmandığıdır.Eski bizde; yani bizim toplumumuzun eskimeye yüz tutmuş kriterlerinde, her türlü sosyal faaliyet adına, sözgelimi iş ve alışveriş yaparken, dostluklar ve arkadaşlıklar edinirken insanlar, öncelikle muhattabının asaletine(soyuna), giyim ve kuşam nizamlarına ve nihayetinde konuşmalarına bakarak adilane bir karne düzenleyip, bu karneye göre muhattapla yakınlık/uzaklık mesafesi belirlenirmiş.Hala da bu geleneği sürdürenler var.Ne Mutlu onlara!Oysa toplumların çoğu artık sadece maddi yeterliliğe bakıyor.Çok çok vahim bir durum bu kanaatimce. Mesala para kazanamayan bir genç/yetişkin, her ne kadar erdem sahibi olsa, karakterli, ahlaklı, bilgili ve kültürlü de olsa, bir serseri muamelesi görebiliyor. Hatta bazen bunun en zalimcesine öz ailesinde rastlıyor. Öz ailesi bile aynı tutumu sergileyebiliyor. 'Yüksek' para getirmeyen meslekleri 'boş iş' diye tabir ediyorlar. Oysa alın teri kokan ve insanlık hizmetine yapılan bütün işler ne kadar da mukaddestir.
Kadın olsun erkek olsun-- farketmiyor herkesi zengin bir eş hayali
kuruyor. Erkekler belki bir nebze güzellik peşinde de olabiliyor, ama
görünen o ki bayanların çoğu para konuşuyorlar.
Oysa bilmezler mi ki insanlar; "bir kral ile bir işsiz, hep aynı iştahla acıkırlar ". (Belki çok az farkla) aynı oranda doyarlar, ısınırlar, giyinirler. Kral ne kadar farklı giyinse de hep bir pantolon ve gömlerten ibaret değil midir üstündekiler?
Nereye geliyoruz?
Bizim endişelerimiz, aç veya açıkta kalmak değil. Asla!Bizim
endişelerimiz, lüks yaşamdan mahrum kalma fobilerinden ibarettir.
Bu türden olan endişelerimiz elbetteki gelecekle ilgili olan bütün
planlarımızı şekillendirecektir.
Öyle ki, toplumun çok büyük bir kısım ebevenleri, şu kısır döngüde
hayal kuruyorlar: "Evim olsun, arabam olsun, çocuğum olsun, hayatını
kurtarsın, evlensin, onunda evi olsun onun da arabası olsun. . . (Yeter)". Aslında hiç bir zaman bu/bunlar yetmez. Mutlaka ki bu istekler fazla değildir. Olması, olmasının istenmesi, elbette ki natüreldir. Veya biz bunların olmasını olmazsa olmazlardan kabul etmişizdir-dır. . .
Bizim insanlarımız çağdaş dünya topraklarının neresinde olursa
olsun, bukadar emek verdikleri takdirde, aynı emeğe karşın, bu hayallerini
fazlasıyla elde edeceklerdir. Oysa ki bizim ülkede bu hayallere ulaşıncaya dek ömür törpülüyor bizi yetiştiren ebeveyenlerimiz.
(Bence de onların ne maddi, ne de manevi haklarını ömrümüz boyunca ödeyemeyeceğiz. )Tabi çocuklarımız da aynı borçla doğacaklar. Bize karşı olan borçlarıyla. Biz yine onları bu dünyaya getimekten dolayı borçlu sayacağız kendimizi ve bu kısır döngü gelecek nesiller için de böyle sürüp gidecek. Ne kadar da tuhaf değil mi? Bu ülkede doğumdan ölüme kadar hep bir yerlere maddi/manevi borçlu durumunda
kalıyoruz.
Ama tam da burada problemlerimiz oluşuyor. Benim bugünkü köşeyi
buralara çekmemin sebebi de bu. İnsanlığın amacı hep bu borçlu olma/kendini boçlu hissetmelerden dolayı, tümüyle maddeye bağımlı, tümüyle maddi düşünür olyorlar. Para tüm itiyaçların öngörüsüz ihtiyatı oluyor kuşkusuz. Ama bu durum bizi insani değerlerimize ve insanları değerlendirmemize o kadar berbat derece tesir ediyor ki, bir işin ucunda bu hayale harç olamayacak ne varsa söküp atmak istiyoruz. Paranın ve getirdiği kirliliklerin bir nihayeti olması ve bu bağlamda şaşırtıcı bir unsur olması gerektiğini, bin yıldır söküp atmışız aklımızdan. Bu, madde ve ona sahip olma hırsı maneviyatımızı, kişililerlimizi, bizi biz eden değerleri ve hemen hemen hepsini acımasız biçimde esir etmiştir.
Para, sadece ayakta durabilmek için olmalıdır oysa. Biz yanlış
yönleniyoruz/yönlendiriliyoruz. Fazlası göz çıkarmaz ama mutlaka değiştirir.
İnsanlar her gün ayrı bir mülk edinme derdinde oysa. Buna ben de
dahil. Oysa en fazla elli yıl sonra gördüğümüz, varlığından gurur duyduğumuz
bütün her şey el değiştirecektir.
Öyleyse bu para hırsı nedir? Tıpkı şairin dediği gibi; "Bin yıl
yaşasa da insan, eninde sonunda o kör, kambur kutuya girmeyecek mi? "**
Sözü şuarya getirmeye çalışıyorum. Mal, mülk vs. . Kime kalmış bu
dünya? Y. odabaşı
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.