MEŞRU TURİZM CENNETİ KUZEY KIBRIS
DURSUN ÖZDEN
29 Temmuz 2021 Perşembe 20:14
Kuzey Kıbrıs’a iki türlü ulaşım var. En pratik ve yaygın olanı uçakla gitmek. İstanbul’dan ve Adana’dan neredeyse her saat başı, diğer birçok büyük şehirden de günde üç dört tarifeli sefer düzenleniyor. Biraz zahmetli ama uçmaktan çekinenler için diğer bir ulaşım da gemi. Girne’den ve Mağusa’dan Mersin/Taşucun’a tarifeli gemi seferleri düzenleniyor. Arabalı gemilerle yapılan seferler gece ve gündüz olmak üzere iki sefer yapılıyor ve yaklaşık yolculuk süresi 6-7 saat. Özellikle kış aylarında hava muhalefetlerinden sık sık iptaller yaşandığını belirtmekte fayda var. Gemiler oldukça rahat ve temiz. Uçsuz bucaksız Akdeniz maviliğinde seyahat etmek oldukça eğlenceli fakat yolculuğun sonunda uzun bir otobüs yolculuğunun beklediğini unutmayın.
Kıbrıs’a iner inmez karşılaşacağınız ilk şey sıcak olacaktır
O yüzden özellikle Temmuz ve Ağustos ayları Kıbrıs’a tatil planı yapanlara bir kez daha düşünmelerini tavsiye ederim. Aprondan havaalanının binasına girdiğinizde, karşınıza gümrük polisi, yaşınıza, başınıza, kılığınıza, kıyafetinize bakarak kafasına göre 1 haftadan 3 aya kadar vize verir. Vize uçakta verilen küçük kağıtlara damgalanır. Kıbrıs’a sadece kimlik ile giriş yapılabilir. Vizenizi alıp havaalanı binasından çıktığınızda en dikkat etmeniz gereken şey trafiğin soldan akması. Kıbrıs’ta trafik kazalarının büyük kısmını turistlerin trafiğin yönünü karıştırmasından oluşan ufak kazalar oluşturuyor. Trafiğin soldan akması adanın İngiliz sömürgesinde kaldığı tarihlerden kalma bir kural.
Kıbrıs’ta ulaşım, Türkiye’ye kıyasla çok farklı
Havaalanından, Kıbrıs’ın istediğiniz bir yerine gitmek için ister havaalanı servisi olan KIBHAS’ı kullanabilirsiniz, isterseniz taksiye binebilirsiniz, isterseniz de araba kiralayabilirsiniz. Kıbrıs’ta toplu taşıma çok yetersiz. Üstüne bir de gezilecek yerlerin mesafeleri birbirine uzak olunca, güzel bir gezi planını toplu taşıma ile yapmak imkansız. Bunun için araba kiralamak en mantıklı çözüm. Genelde araba kiralamak Kıbrıs’ta yaygın ve fiyatları Türkiye’ye göre oldukça ucuz. Araçlar en az üç günlük kiralanıyor. İstenildiği takdirde şoförle de kiralanabiliyor. Yok, ben kendim kullanacağım derseniz üç şeye dikkat etmeniz gerekir. Birincisi bahsettiğim gibi trafik soldan akıyor. İkincisi Kıbrıs’ta ana yollarda hız sınırı genelde 65 km ve adanın çoğu yerinde hız cezası kesmek için fotoğraf çeken sabit radarlar var. Kiralık araba bir şey olmaz diye düşünmeyin bir daha Kıbrıs’a gittiğinizde sizi ceza karşılayabilir. Üçüncü olarak da Kıbrıs’ta trafik lambasının çok az sayıda olması. Kavşaklar büyük olduğundan dolayı kavşaklara girerken eli mahkum yavaşlıyorsunuz ve soldan gelene yol vermek zorunluluğunuz var. Trafik konusu biraz karışık gibi gelse de Kıbrıs’ta trafik Türkiye’deki trafikten kat kat daha rahat, güvenli ve nazik.
Kuzey Kıbrıs’ta gezilip görülecek yerler:
SURLARİÇİ/LEFKOŞA:
Dünyanın bölünmüş son başkenti olan Lefkoşa’nın ilk yerleşim yeri çember şeklinde surların içinde. Surlariçi’ndeki çok sayıda tarihi yapı ve daracık sokakların arasında canlı bir şehrin havası kesin görülmesi gereken yerlerden biri yapıyor.
BÜYÜKHAN / LEFKOŞA:
Lefkoşa Surlariçi’nde en canlı, en mistik havası olan Büyükhan’ın içinde hediyelik eşya dükkanları, cafeler bulunuyor. Hanın içinde tamamen bu zamandan uzaklaşıp kendinizi tarihte yolculuk yaptığınızı hissedeceksiniz. Eğer denk gelir de sene de bir yapılan festivaline denk gelirseniz çok şanslısınız.
SELİMİYE CAMİ / LEFKOŞA:
Önceki adı St. Sophia Katedrali olan Selimiye camisini, adada büyük eserler bırakan Luzinyanlılar zamanında yapılmış. Surlariçi’nde bulunan cami görkemli duruşuyla turistlerin ilgisini çekiyor.
BARBARLIK MÜZESİ / LEFKOŞA:
Adada tatsız olayların başladığı 1960’lı yıllarda, kanlı noel diye adlandırılan gecede Rumların saldırıları arttı. Binbaşı Nihat İlhan’ın evde olmadığı bir akşam evine baskın düzenlendi ve eşi ve çocukları öldürüldü. Ev, içinde hiç bir şeyde dokunmadan müzeye çevrildi. Küvetteki kan lekeleriyle, duvarlardaki fotoğraflar ve kurşun izleri ile evin içinde tam anlamıyla kan donduran bir ortam var. Günümüz de o günleri hatırlatan en güzel yerlerden birisi.
ST. HILERION KALESİ / GİRNE:
Yine Lüzinyanlılar’dan kalma Kıbrıs’ın 3 kalesinden en güzeli. Bütün Girne’yi görebileceğiniz manzarası ve masallardaki mistik kale tarzıyla St. Hilerion atlanmaması gereken bir kale. Rivayete göre, Umberto Eco ve Walt Disney bu kaleden esinlenerek kitaplarında ve çizgi filmlerinde kullanmış.
PELLA PAIS MANASTIRI / GİRNE:
Girne’nin doğusunda Beşparmak dağlarının yamacında Lüzinyanlılar’ın yaptığı bir manastır. Mekan olarak çok şirin bir İngiliz mahallesi manzara ise komple Girne mahallesi. Pella Pais’in içinde dönem dönem klasik müzik konserleri oluyor. özellikle o konserlerden birine mutlaka gitmelisiniz.
GİRNE KALESİ / GİRNE:
Ticaretin merkezinde bir ada olduğu için tarih boyu korsanlar ve savaşlar eksik olmamış. Bundan dolayı dönem dönem eklemeler ve güçlendirmeler ile bu gün oldukça büyük bir kale halini almış. Girne Kalesi büyük olduğu kadar içinde sergilediği eserlerle de değerli. Baştan aşağı hakkını vererek gezmek için bir günü kaleye ayırmak lazım.
GİRNE YAT LİMANI / GİRNE:
Kıbrıs’ın en şirin, en güzel ve tam bir Akdeniz şehri havası yaşanılacak bir yer Girne yat limanı. Özellikle yaz aylarında restoranları, cafeleri, dükkanları ve inci gibi dizilmiş yatlar ile vazgeçilmez bir güzelliğe sahip.
KARAOĞLANOĞLU MÜZESİ VE ŞEHİTLİĞİ / GİRNE:
1974 deki Barış harekatında çıkartmanın ilk günlerinde Binbaşı İbrahim Karaoğlanoğlu ve şimdiki hava alanına adı verilen Yüzbaşı Fehmi Ercan karargah olarak kullandıkları evin kapında bir roket atar ile vurulur. O ev şu an onların ve Kıbrıs şehitlerinin anısına müze ve şehitlik oldu. Şehitlikte mezarlık var. müze kısmında genel olarak barış harekatını anlatan sunum ve harekattan kalan eşyalar var. Ayrıca o dönemde Rumların kullandıkları savaş araçlarının sergilendiği açık hava müzesi mevcut.
MAVİ KÖŞK / GİRNE:
İtalyan asıllı Rum avukat, mafya babası Paulo Paolides tarafından yapılan bir köşk. Sıradan köşklere benzemeyen bu köşk o zamanın şartlarına göre üst düzey konforlu ve son derece teknolojik olarak döşenmiş. Neredeyse köşkün her bölümünde şaşırtan özelliklerle dolu bu köşkü gezmekte fayda var.
AZİZ MAMAS KİLİSESİ / GÜZELYURT:
Güzelyurt’ta Bizans döneminde yapılan bir kilise. Aziz Mamas ise o bölgede mağarada yaşayan bir keşiş. Kiliseye onun adı verilmiş. Kıbrıs’ta halen kullanılan nadir kiliselerden biridir.
GÜZELYURT DOĞA VE ARKEOLOJİ MÜZESİ / GÜZELYURT:
Aziz Mamas Kilisesinin hemen yanında bulunuyor. O bölgede çıkan arkeolojik eserler sergileniyor. Özellikle altın bir taç var ki Kıbrıs’ta çıkarılmış en değerli parçalardan biridir. Ayrıca müzenin alt kısmında yine bu bölgede yaşayan hayvan örnekleri doldurulmuş halde sergileniyor.
KAPALI MARAŞ / MAĞUSA:
Bir ölü Şehir. 1974 yılındaki barış harekatında Türkler tarafından ele geçirilmiş. Şu an ne Türkler ne de Rumlar yaşıyor. Zamanında Akdeniz’in en gösterişli tatil yeri olan Maraş bölgesi, bir anda insansız ölü şehre dönmüş. Dışarıdan da göründüğü üzere komple bütün şehir yıllardır ilk bırakıldığı gün gibi bekliyor.
NAMIK KEMAL MEYDANI / MAĞUSA:
Namık Kemal, Ünlü “Vatan yahut Silistire” oyunundan dolayı Mağusa’ya sürgüne gönderilir. Mağusa’da 38 ay sürgünde yaşadı. En iyi eserlerini de burada yazdı. Namık Kemal meydanı Mağusa’nın en turistik meydanı. Meydanda Namık Kemal müzesi, Namık Kemal’in zindanı cafeler, restoranlar ve tarihi mekanlar mevcut.
LALA MUSTAFA PAŞA CAMİ / MAĞUSA:
Eski adı St Nicholas Katedrali Olan Lala Mustafa paşa camisi de Namık Kemal Meydanında bulunmaktadır. Lüzinyanlıların yaptığı bu cami, Lefkoşa’ da ki Selimiye Camisi ile aynısıdır ve dönemim en görkemli yapılarından biridir. Ayrıca caminin yanında 750 yıllık yaşıyla adanın eski ağacı olan gümbez ağacı bulunmaktadır.
ST. BARNABAS MANASTIRI / MAĞUSA:
Kıbrıs’a Hristiyanlığı yaymak için gelen St Barnabas için 477 yılında yapılan, mezarının da içinde olduğu manastır. Gerek yapısı gerekse içinde sergilenenlerin eserlerden dolayı mutlaka gezilmesi gereken bir yer.
SALAMİS HARABELERİ / MAĞUSA:
Bronz çağında kurulmuş ve zamanında Kıbrıs’a başkentlik yapmış bir şehir. Salamis Harabelerinde Forum, Roma Jimnastik Salonu, Roma Tiyatrosu, Pazaryeri, Zeus Tapınağı ve Salamis krallarının mezarı bulunmaktadır. Bu gün bile o zamanki şehrin ihtişamını bulabileceğiniz nadir antik şehirlerden biri.
ALTINKUM PLAJI / İSKELE:
Kıbrıs’ın şehir kalabalığından uzaklaştıkça Karpaz’a yani buruna varırsınız. İyice ilerledikçe yaban eşeklerinin ve caretta carettaların diyarına gelirsiniz. Hemen orada adanın en güzel plajı önünüze çıkar. Akdeniz’in en büyük ve en bakir ince kum plajı olan altın kum plajı görenleri büyülüyor.
APOSTOLOS ANDREAS MANASTIRI / İSKELE:
Zafer burnuna çok yakın bir yerde bulunan kilise İsa’nın havarilerinden Andreas adına yapılmıştır. İnanışa göre ada su sıkıntısı çekerken Andreas gelmiş ve bastonunu vurarak şimdiki manastırın yanından su çıkarmış. Şu an hala oradan bir su akmakta. Dini günlerde ve pazar günleri Hristiyanlar ayin için buraya akın ediyorlar.
ZAFER BURNU / İSKELE:
Zafer Burnu, haritada dikkatimizi çeken Kıbrıs’ın kuzey doğusunda bıçak gibi uzanan burnudur. Zafer Burnu ucunda bulunan ve Akdeniz’in dalgalarıyla döğüşen kayalıklardan elinizi uzatsanız, Mersin Taşucu Limanına ve İskenderun Körfezine değdiğini hissetmek ise, güven veren çok hoş bir duygu olsa gerek…
Altın kumsallarda mavi bulutların güneşi öptüğü bu bereketli coğrafyada; 1974’den bu yana, yabanıl yılkı eşeklerin sürüler halinde özgürce yaşadığı Karpaz kayalıklarına ve Kuzey Kıbrıs’a yeniden gelmeniz için, pek çok neden olmalıdır…
Lefke Gezi Rehberi
Lefke Kuzey Kıbrıs’ın altı ilinden biridir. Adanın en yeşil ve en çok portakal, mandalin bahçelerinin olduğu sessiz yeridir. Öyle ki, Lefke Belediyesi’nin armasında bile portakal bulunmaktadır. Lefke, Kasım 2015’te Cittaslow (yaşanılabilir temiz kent) ünvanını almıştır. Soli Antik Kenti ve Vouni Sarayı başta olmak üzere tarihi yerleri görülmeye değer. Lefke Lefkoşa’dan 62 km, Girne’den ise 68 km uzaklıktadır.
Soli Antik Kenti
Soli adanın kuzey batı sahilinde Gemikonağı’nın bie mil kadar batısında Aşağı Bağlıköy sınırları içerisinde yer alan bir ören yeridir. Soli’nin tarihi İ.Ö. 11.yy’a kadar inmektedir. Asurluların haraç aldıkları kentleri içeren bir listede kentin adı Si-il-lu olarak geçmektedir. Soli ismi ise eski yazılı kaynaklara göre İ.Ö. 580 yılında adadaki krallardan Philokypros, hocası Atinalı filozof Solon’un tavsiyesi üzerine, başkentini Aepea kentinden Si-il-lu’ya taşımış ve buraya hocasının adını vermiştir.
Soli Bazilikası Kıbrıs’ta inşa edilen ilk kiliselerden biridir. Bazilika üç kapılı bir giriş ve bir giriş mekanıyla başlıyordu. Bunu dört tarafı sütunlarla çevrili ve çeşmesi olan bir avlu izliyordu. Bundan sonra gelen gene üç kapılı bir giriş ve narteksten sonra asıl kiliseye giriliyordu. Kilisenin içinde iki sıra halinde dizilmiş on ikişer taştan yontulmuş dev sütunlar nefi üçe bölmekteydi. Bu sütunların altlıkları bugünde yerlerindedir. Kilisenin döşemesi tamamen tessera (dört köşe kesilmiş ufak taşlar) mozaikle kaplı. Hayvan figürleri arasında etrafı asma dalları ve üzüm salkımlarıyla çevrili kuğu figürü dikkat çekiyor. Soli’deki Roma tiyatrosu, bir tepenin denize bakan yamacında bir zamanlar aynı yerde olan bir Yunan tiyatrosunun yerine yapılmıştır.
Tiyatro İ.S. 2.yy’ın sonu ile 3.yy’ın başından kalmadır. Seyircilere ayrılan yarım daire şeklindeki oturma sıralarının olduğu bölüm kısmen tepenin kayasına oyulmuştur. Soli Tiyatrosunda her yıl Lefke Avrupa Üniversitesi’nin mezuniyet törenleri ve yine her yıl düzenlenen L.A.Ü. Bahar şenliklerinin ünlü sanatçı konserleri yapılmaktadır. Eğer vaktiniz varsa Soli Parkurunda gezinti yapabilirsiniz. Hatta Lefke Yürüyüş Parkuru, Orkide Vadisi, Soli Harabeleri – Bağlıköy ve Vuni Sarayı – Yeşilırmak parkuru da olağanüstü manzaralar sunan bir güzergaha sahiptir. Eski altın maden ocağında çalışan işçilerin sosyal konutlarının bulunduğu mahalle ve sokak boyunda yer alan evler ise, Lefke’de görülmesi gerekli yerlerden biridir. Eski hayat kadınlarının yaşadığı bu sokak ve tarihi su kemerleri için rehberinizden detaylı bilgileri almayı unutmayınız. Fotoğrafçılar için, Lefke baraj gölünde güzel görseller bulunmaktadır. Özellikle, İngilizler başta olmak üzere, dünyanın farklı ülkelerinden gelen orada yaşayan yeşil sarıklı kadın-erkek Nakşibendi müridlerin (Nazım Kıbrısı Dergahında) narenciye toplayanların manzarası da görülmeye değer…
Vouni Sarayı (Vouni Palace)
Deniz seviyesinin 270 m yükseğine inşa edilen Vouni Sarayı, Marion kentinin kralı Doxandros of Marion tarafından, civardaki yerleşim birimlerini ve özellikle Soli Kentini gözetlemek için 5.yy’da yaptırılmıştır. M.Ö. 380 yılında Soli halkı tarafından yakılan Vouni Sarayı bir daha yenilenememiştir. Saray 107 odadan oluşmaktaymış. Günümüzde oda kalıntıları numaralandırılarak belirtilmiştir. Yapılan kazılarda, pişmiş topraktan yapılmış ve sarayın ortadan kalktığı yangında siyahlaşmış testi içinde “Vouni Hazinesi” olarak adlandırılan eşyalar bulunmuştur. Vouni kalıntılarının bölümleri, giriş, kraliyet odaları, sütunlu avlu, mutfak avlusu, sarnıç, erzak depoları, hamamlar, oturma odaları, iş yerleridir.. Vouni Sarayına gelmek isterseniz Soli Antik Kentinden yaklaşık 5 km uzaklıkta. Tabelaları gördükten sonra biraz daha dağ yolundan ilerlemeniz gerekiyor. Giriş ücreti ödeme yerine ulaşırsınız. Arabanızı park edip gezebilirsiniz. Toplu taşıma tepeye kadar yok. Durakta inip yine yürümek gerekli. O nedenle rahat dolaşabilmek ve zamandan kazanmak için araç kiralamanız iyi olacaktır.
Acendu Çeşmesi (Acendu Fountain)
Lefke’ye gelip çok kişinin bilmediği ve doğal olarak gitmediği tarihi bir çeşme. Yolu biraz bozuk olsa da portakal bahçelerinin mis kokusu arasından ilerlemek muhteşem. Kıbrıs’ın Venedik idaresinde olduğu 15-16. asırlara ait bir pınar suyudur. Lefke Deresi ile Lağuna Dağı yamaçları arasında bulunan bu suyun, Cento isimli Venedikli komutan tarafından bulunduğu ve onun adına Çento’ nun suyu -Aqua De Cento– diye isimlendirildiği ancak zamanla halk dilinde Acendu şeklinde yayıldığı kabul edilmektedir.
Su Kemerleri
Kuzey Kıbrıs eski Cumhurbaşkanu Rauf Denktaş ve Meclis eski başkanı Hakkı Atun ile Yakın Doğu Üniversitesi öğretimüyeleriyle yaptığımözel röportaj Lefke suyunu verimli kullanmak amacıyla hem Venedik dönemine ait hem de Osmanlı dönemine ait su kemerleri bulunmaktadır. Denize kadar uzanan verimli tarlaları olan Lefke, Osmanlı dönemlerinde tahıl üretim merkezlerinden biriydi. Bu nedenle tahılın öğütülmesi için birçok değirmen ve bunları çalıştıracak su gerizleri inşa edilmiştir. Bunlardan ayrı olarak narenciye bahçelerinin sulanması amacıyla Trodos Dağı’ndan gelen suyun hendeklerle tüm kasabaya dağıtımı sağlanmıştır. Lefke’de yol kenarları boyunca uzanan ve Osmanlı taş işçiliğini yansıtan su kemerleri dikkat çekicidir.
Şehit Hv. Plt. Yzb. Cengiz Topel Anıtı
Lefke Cengizköy yakınlarında ki Türk pilot yüzbaşı Cengiz Topel anıtı hemen deniz kenarında yer almakta. Pek çok kişi adını duymuştur Türk pilot yüzbaşı Cengiz Topel’in. Peki bu kahraman kimdir?
Trabzonlu Tekel tütün eksperi Hakkı Bey’in oğludur. Babasının görevli olduğu İzmit’te 2 Eylül 1934 tarihinde doğdu. Annesi Mebuse Hanım’dır. İlk, orta, lise eğitiminin ardından 1955 yılında Kara Harp Okulu’nu bitirip asteğmen olarak ordu saflarına katıldı. Küçük yaşlardan beri havacılığa olan merakı sonucu hava sınıfına ayrıldı. Pilotaj eğitimi için Kanada’ya gönderildi. Kanada’daki eğitimini başarıyla tamamlayarak 1957 yılında yurda dönüp Merzifon 5. Ana Jet Üs Komutanlığı’nda göreve başladı. 1961 yılında Eskişehir 1. Hava Ana Jet Üssü’ne atandı. 1963 yılında yüzbaşılığa terfi etti.
8 Ağustos 1964’te Türk Hava Kuvvetleri’nin Kıbrıs’ta gerçekleştirdiği uyarı uçuşunda, uçağı Rum uçaksavarlar tarafından vurulunca paraşütle atlamayı başarmasına rağmen esir alındıktan sonra öldürülmüştür. Rumlar tarafından hastanede öldüğü belirtilen Topel’in naaşı 12 Ağustos 1964’te iade edilmiştir. Türk Hava Kuvvetleri’nin Kıbrıs’taki ilk pilot kaybıdır. Lefke’de adına anıt yapılmıştır. Türkiye’de de pek çok yere ismi verilmiştir. Lefke’deki anıtta Cengiz Topel’e ait resimler de yer almaktadır. Lefke sokaklarında dolaşırken tarihi evler dikkatimizi çekti.
Osmanlı Konakları
Osmanlı mimarisinin nadide örneklerini oluşturan Osmanlı Konakları, başkent Lefkoşa’dan sonra en fazla Lefke’de görülmektedir. Lefke’de 41 tane konak koruma altına alınmıştır
Hurma Ağaçları (Date Trees)
İki farklı mevsimde yetişen bu ağaçları bir arada görmeniz pek olağan değil. Ancak Lefke´de bu mümkün olmaktadır. Portakal bahçeleri ama öyle az filan değil ve hurma ağaçları. Hemen bahçelerin ve hurma ağaçlarını yanında yer alan kemerler Venedik Kemerleri.
Venedik Kemerleri (Venetian Arches)
Lefke suyunu verimli kullanmak amacıyla Venedik döneminde yapılan tarihi Venedik Su kemerleri yıllar içerisinde hasara uğramış. Çok güzel çiçekli bahçelerden geçip Lefke Merkezine doğru gidiyoruz. Lefke Merkezinde hemen dikkat çekmeyen ana yolun kenarında ki tarihi yapı ise Taç Giyme Töreni anıtı.
Taç Giyme Töreni Anıtı
Lefke’den geçen ana yolun üzerindeki meydanda silindirik su deposu şeklinde bir anıt bulunmaktadır. Bu anıt İngiltere kralı George VI’nın 12.5.1937 tarihinde taç giymesinin anısına inşa edilmiş ve cephesine İngiltere Kraliyet arması monte edilmiştir. Ancak dediğimiz gibi hemen dikkat çekmemekte. Ana yolun kenarında parkın karşısında bulunmaktadır.
Piri Mehmet Paşa Camisi ve Mezarlığı
Lefke’nin en eski camisi olup “Piri Paşa Camisi”, “Piri Mehmet Paşa Camisi” ve “Yukarı Cami” adıyla bilinmektedir. İlkin M.S VII. yüzyılda Kıbrıs’a gerçekleştirilen Arap akınları sırasında yapıldığı sanılmaktadır. Rivayete göre eskiden burada Ay. Yorgi Kilisesi vardı. M.S 649-963 yılları arasında Kıbrıs’a gerçekleştirilen İslâm akınları sırasında bu kilise camiye dönüştürülüp kullanılmış. Caminin çevresindeki boş arazi çok uzun yıllar mezarlık olarak kullanıldıktan sonra 1970 yılında tamamen dağıtılır. Mezarlıktaki en güzel lahit mezar 1839 yılında vefat eden ve caminin doğu duvarının yanında bulunan Mir-i Miran Vezir Osman Paşa’ya ait olandır. Kıbrıs’taki Osmanlı dönemi taş işçiliğinin en güzel örneklerinden olan bu mezar Osman Paşa’nın eşi tarafından İzmir’de yaptırılıp buraya monte edilmiştir. Caminin hemen karşısında asırlık çınar ağacı var
Anıt Çınar Ağacı (Monumental Plane Tree)
Lefke’deki Pir Mehmet Paşa Camisi’nin hemen karşısında bulunan tarihi çınar ağacı bakımsızlıktan dolayı çürümeye yüz tuttu. Yaklaşık 21 metre yüksekliğinde ve 4 buçuk metre genişliğindeki çınar ağacının, son yapılan araştırmalarda 200 yaşının üstünde olduğu tespit edildi. İki asırdır ayakta duran anıt ağaç şu an koruma altından bulunuyor. Ancak ağacın gövde kısmının çürümeye başlaması endişe uyandırmakta.
Kuzey Kıbrıs’ın Mutfak Kültürü ve damak tadı Hellim Peyniri
Kuzey Kıbrıs mutfak kültürü ile de dikkat çekmektedir. Zeytincilik, zeytinyağı, narenciye ve Akdeniz mutfağının her çeşidinin var olduğu zengin mutfak kültürü ile adından söz ettiren Kuzey Kıbrıs’ta, bereketli üzüm bağlarının hasatı sonrası yapılan şarap, adanın başlıca ithal ürünleri arasında yer almaktadır. Yeşil ceviz meyvesinden yapılan tatlı ve Kıbrıs tatlısı adanın bir başka damak tadıdır. Özellikle Kıbrıs Hellim Peyniri, Kuzey Kıbrıs’ın marka ürünü olarak, önem kazanmakta ve giderek farklı çeşitliliği ile de tercih edilmektedir…
Kuzey Kıbrıs denince Hellim, Hellim denince Kuzey Kıbrıs akla gelir. Buraya kadar gelmişken hellim almadan olmaz. Kendimize alırken arkadaşlarımıza da Kuzey Kıbrıs’tan getirilecek en güzel hediyelerden diye düşündük. Peki nereden alacağız? Daha Kuzey Kıbrıs’a ilk ayak bastığımızda bize söylenen şuydu. Eğer yolunuz Lefke’ye düşecekse oradan alın. Lefke’de hemen her yerde bulabileceğimiz hellimi yapan aileler var. Soli Antik Kentini gezerken görevliye sorduğumuzda hemen yakınımızda yapan bir aile var. Tüm turistler oradan alıyorlar dedi. Rotayı hemen oraya çevirdik. Gerçekten oldukça lezzetli, vakumlayarak satış yapan ve çok temiz bir yer. Peki hellim neden bu kadar seviliyor?
Soli Antik Kentini gezerken görevliye sorduğumuzda hemen yakınımızda yapan bir aile var. Tüm turistler oradan alıyorlar dedi. Rotayı hemen oraya çevirdik. Okkıran aile işletmesinden aldık. Gerçekten oldukça lezzetli, vakumlayarak satış yapan ve çok temiz bir yer. Peki hellim neden bu kadar seviliyor?
Hellim, sık dokulu, sarımsı beyaz renkte taze bir peynirdir. Genelde ızgarada ya da yağsız tavada kızartıldıktan sonra yenir. Ama biz kahvaltıda hiçbir işlem yapmadan yedik çok lezzetliydi. Hellimin içinde başta keçi sütü olmak üzere süt, tuz ve bazen de nane bulunur.
Bunların içinde keçi ve koyun sütlerinden yapılanları daha dayanıklı ve lezzetlidir, bunlar bir yıl kadar dayanabilir. İnek sütünden yapılan hellim ise birkaç ay içinde bozulur ve daha az lezzetlidir.Bazen, bu üç farklı hayvanın sütü karıştırılarak hellim yapımında kullanılır içinde keçi ve koyun sütlerinden yapılanları daha dayanıklı ve lezzetlidir, bunlar bir yıl kadar dayanabilir. İnek sütünden yapılan hellim ise birkaç ay içinde bozulur ve daha az lezzetlidir. Bazen, bu üç farklı hayvanın sütü karıştırılarak hellim yapımında kullanılır…
Kıbrıs’a Don Kişot gerek
Kıbrıs’ta “Girit Oyunu”mu oynanıyor?
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Rauf R. Denktaş’ın “Koloni İdaresinde Kıbrıs Türkleri” kitabında yer alan bazı tarihi ve siyasal tespitler, ada üzerindeki oynanan oyunların, özellikle “Girit oyunu”nun sonuçları ile yakın tarihe tanıklık ediyor. Bu kitabı yeniden okumanın tam zamanı... Tüm kirli oyunları bozmanın yolu, Don Kişot olmaktan mı geçer? Magosa Zindanı’nda “Don Kişot” kitabını yazan Cervantez, “Kuvayı Milliye’nin bir neferi olarak Gazi Mustafa Kemal’in emrine uyup, bu kez Kıbrıs’taki kirliliklerle savaşmaya geliyor... Yel değirmenlerine, hayaletlere, var olan ve açılacak üslere, uydulara, şeytanlara, ölüm makinalarına ve “kağıttan kaplan” emperyalizme karşı savaşmak üzere atını denize süren Don Kişot, komutanı Gazi Kemal’in emrinde...
“Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!..”
Kalemini, kitabını ve yüreğini silah olarak kullanan “Olgun ve nurlu bilgeler ordusu” görev başına...
Haydi, Don Kişot gibi kuşanalım zırhımızı. Atlayalım Düldüle, Küheylana. Yoldaşımız Sanço Panço ile birlikte, sürelim atımızı Akdeniz’e...
Anadolu ateşi yandı. İçimizdeki fener ışıdı. Evliyalar ve Düş yoldaşları görev başında...
Savulun gavurlar, Kıbrıs’ı kurtarmaya Firariler ve Don Kişotlar geliyor... Barış, hemen şimdi...
Yaşadığı toprakları özleyen Kahraman Don Kişot ve Yoleri Gezgin Derviş ile Kıbrıs’ı fethetmeye var mısınız?
“Turizm barışın sigortası” gerçeğinden hareketle, Kuzey Kıbrıs gezimiz sürüyor...
Kıbrıs-Cyprus-Zypern olarak bilinen adanın kuzeyinde, 1571’den beri Türklerin egemenliği sürmektedir. Kıbrıs’ta tarihi, kültürel ve ekonomik doku bakımından Ortadoğu’da yaşamış tüm uygarlıkların izine rastlanır. Çok memeli Kibela’nın dudak izi gibi…
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Rauf R. Denktaş’ın “Koloni İdaresinde Kıbrıs Türkleri” kitabında yer alan bazı tarihi ve siyasal tesbitler, ada üzerindeki oynanan oyunların, özellikle “Girit oyunu”nun sonuçları ile yakın tarihe tanıklık ediyor. Bu kitabı yeniden okumanın tam zamanı...
Adada, sirtaki ve harmandalı oyunlarının yanı sıra; “Girit oyunu” ve tüm dinler için Kıbrıs’ın tarih boyunca stratejik özelliğinden ötürü başka kirli oyunlar da oynanmaktadır. Şimdi ise ABD, AB ve İsrail’in başını çektiği; Anadolu, Akdeniz, Ortadoğu ve tüm Anakara(Kıta)’larda “Barış”ı tehdit eden yeni oyunlar oynanıyor. Tarih boyunca “Türk” sözcüğünün gücü ve içeriğinden rahatsız olanlar, yüz yıl önce hazırladıkları projeleri uygulamaya koyuyor. Başta “Kutsal Anadolu” toprakları olmak üzere, “Avrasya” coğrafyasında yeni “böl-parçala-yönet” oyunları için, halkları “evet-hayır” dansına zorluyorlar. Oysa, Kıbrıs’ta ve tüm bölgede halklar, “Yumuşama ve Barış” içinde kardeşçe yaşamak istiyor. Çünkü, halkların dostça yaşaması için o kadar çok ortak paydası var ki, anlatmakla bitmez...
Koca ve çok memeli Anatanrıça Kibela’nın bereketi ve konukseverliği, Piyale Paşa zamanında (1571); Niğde, Ulukışla, Bor, Ereğli, Aksaray, Karaman, Konya ve Nevşehir başta olmak üzere, Kıbrıs’a getirilen öteki İç Anadolu Türkleri’nin geleneği ile zenginleşmiş. Folklor, mutfak ve pek çok gelenekleriyle adaya gelen Türk halkı, yerli yaşam tarzı ile hemen kaynaşmış. Pek çok zenginliklerinin yanı sıra, Kalakas molihiya adı verilen sebzeli yemekleri, ceviz ezmesi tatlısı ve Safa Afrodit şarabı ikram eden güzel kızların esprileri bu gerçeği çağrıştırıyor.
Girneli dostum Dr. İsmet Avcı, Şair Neşe Yaşin, Fadıl Oktay, Bekir Taşsever, Ömer Faruk Beyaz, İsmail Poyraz, Ahmet Ömerağa, Kezban Arnavut, Nilüfer Sönmez, Girneli Ayşe Akgül, Mustafa Mutlu İbili’ye selam olsun… Gazeteci Azmi Koçak ile birlikte Girne’nin ara sokaklarından birinde konaklıyoruz. Mor çiçekli yakoranda ağacı gölgesinde balık yiyor ve beyaz şarabımızı “barış ve halkların kardeşliği şerefine” kaldırıyoruz. İşletmeci Kamil Tuncay ve ressam eşi Limasollu Pınar’ın Kıbrıs lehçesi ile konuşmalarına ve ağız dolusu gülüşlerine tanık oluyoruz:
“Bir baktım ki karşınızdan ben eşkerdim...”
Adalet Bakanı olamayan tek ülke belki de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti. Bu günkü Millet Meclisinin %60’nın doktor olduğunu öğrenmemiz, bizi biraz olsun şaşırttı. Kendi kendimize şu yorumu yapmamıza neden oldu: “KKTC Meclisi’nin bir poliklinik gibi çalıştığı ve hasta ülkeyi kurtarmak için tanı ve iyileştirmedeki ustalıklarını, hipograt yemini ederek gösteriyor olmalılar.”
M.Ö. 150 yılında Doğu Roma İmparatorluğu döneminde, Kıbrıslı kadınların “gözyaşı şişeleri”nin sergilendiği St. Barnabas İkon ve Arkeoloji Müzesi, bir başka mitolojiye tanıklık ediyordu. Gurbete, işe ve askere giden erkeğini bekleyen kadınların, hasret, hüzün ve umut dolu göz pınarlarından akan yaşları biriktirdikleri bu şişeler, aslında sadakat ve yıllarca beklenen kara sevdanın ölçütü. Erkeği döndüğünde de: “Senin için bu kadar gözyaşı döktüm” diyen sevdalı güzellerin aşk iksiri olmuş bu şişeler. Tıpkı, Beşparmak dağları’nın eteğinde bulunan Bellapaıs (Barış) Manastırı’nda Gotik sutunlara sinmiş yasaklı kutsal rahibelerin tesbih çekerek doyuma ulaşmalarındaki sevi yüklü ve gizemli yaşamları gibi…
Mitolojileri günümüze taşıyan bir başka turizm ceneti var adada. Magosa’ya 8 km. uzaklıkta bulunan beş yıldızlı Salamis Bay Tesisleri, altın kumsalı, mavi bayraklı denizi, çağdaş ve sevecen hizmet anlayışı ile farklılık gösteriyor. Yılın 12 ayında her tür turizm dalında hizmet veren bu güzide yer; güven, temizlik, sağlık, eğlence, dinlence, alış veriş, doğa ve soft turizm olanakları sunuyor.
Kutsal ve büyülü ada Kıbrıs’ın en ilginç yerlerinden olan Magosa Kalesi. Magosa Zindanı’nın karşısında bulunan tarihi kilise ve üzerindeki cami minaresi, görkemli bir inanç turizm abidesi olarak duruyor. Mayorka’dan Kıbrıs’a selam!...
İspanya’nın Akdeniz’deki incisi Mayorka Adası’nda Barbaros Kalesi’ni gezdikten sonra, bir Katalon ailenin konuğu olduğum sırada, araştırmacı-yazar yaşlı aile büyüğünün anlattıkları karşısında büyülendim. Bilmediğim bir gerçekle başbaşaydım. Duyduklarım beni çok heyecanlandırdı... Türkiyeli olduğumu öğrenince bana teşekkür eden Katalon yazara, neden teşekkür ettiğini sorduğumda, yanıtı ilginçti: “Cervantez’in kolunu kestiğiniz için” dedi. Ben de kendisine: “Eğer biz Cervantez’in kolunu kesmiş isek, bize kızmanız gerekirdi” deyince adam, eski bir kitaptan Cervantez’in şu sözünü okudu:
“Ben 50 yaşındaydım ve yayınlanmış hiç eserim yoktu. İyi ki beni Türkler esir alıp Kıbrıs’ta zindana attılar. Banka soyguncusu, paralı asker, korsan ve savaş suçlusu olduğum için sol kolumu kestiler. Türklere teşekkür ederim. Çünkü, ben bir suçlu olarak İspanya’da engizisyon tarafından aranıyordum. Eğer onların eline geçseydim, beni yargılamadan ölüme mahküm edeceklerdi. Oysa benim sağlam kalan sağ kolumla dünyanın en büyük eserleri arasına giren “Don Kişot” kitabını yazdım. Kolumun kesilmesine karşın, bana bu olanağı sağlayan Kızıl Sakal (Barboros) Hayrettin’e ve Türklere minettarım...” diyen, Dünya klasikleri içinde en çok okunan ünlü “Don Kişot” kitabının yazarı Cervantez’i (1575) ağırlayan Magosa Zindanı, 300 yıl sonra bir başka büyük edebiyatçıya da esin kaynağı olmuştu.
“ Zalim olsa ne rütbe bi-perva
Yine bünyad-ı zülmü biz yıkarız!..
Merkez-i make atsalar da bizi
Küre-i arzı patlatır çıkarız!…”
Diyen Vatan Şairi Namık Kemal’e de (1873); 3 yıl zindan olan Magosa Kalesi ve Kıbrıs, şu anda bile görkemini, stratejik önemini ve gizemini koruyor..
Kuzey Kıbrıs ön bahçemiz
Cervantez ve Namık Kemal başta olmak üzere, pek çok edebiyatçıya-sanatçıya esin kaynağı olan Kuzey Kıbrıs gezimiz sürüyor...
Anadolu’nun ön bahçesi olan Kıbrıs; tarihi, kültürü, edebiyatı, turizmi, iklimi, bereketli toprakları, doğal zenginlikleri ve stratejik önemi ile yeniden gündemde...
Adada bulunan Ulukışla Kasabası’nın Adanalı ve Kozanlı halkı, 1974’den sonra gelip Magosa-Karpaz arasındaki, eski bir köye yerleşmişler. Köydeki eski tarihi kilise-müze ve yeni yapılan cami yanyana duruyor. Tıp kı, Magosa, Karpaz ve adanın öteki yerleşimlerinde olduğu gibi, dinlerin ve halkların kardeşliğini simgeliyor. Acaba, Niğde’nin Ulukışla ilçesi ile bu köyün arasında bir bağ var mı? Memleketim Ulukışla olması nedeniyle, bu benzerlik beni oldukça ilgilendirdi. Çünkü, Osmanlı Salnameleri’nden öğrendiğimiz kadarıyla, 1571’de Osmanlı egemenliğine geçen Kıbrıs’a İçanadolu’dan pek çok aile göç etmişti. O zaman Ulukışla’dan da 35 Türkmen aile adaya yerleşmiş. 1974 sonrası da, benzeri bir göç ve buna bağlı ortak köy isimlerine tanıklık ediyoruz.
Geziler sırasında bir başka gerçeği de gözlemliyoruz. 1974 savaşında bomba ve silah seslerinden ürken adanın eşekleri, Kuzey Kıbrıs’ın en sivri burnunda bulunanKarpaz ormanlık ve dağlık bölgelerine kaçmışlar. O zamandan beri, yabanıl olarak yaşayan Kıbrıs eşekleri, özgürlüğün tadını çıkarıyor.
Dipkarpaz Köyü’nde yaşayan Rumlar(%30) ve Türkler(%70); cami, kilise, kahve, tarla ve evlerinde, birlikte gül gibi yaşayıp gidiyorlar. Annan Planı’ndan ve yapılan referandumdan hoşnut değiller. 30 yıldır sorunsuz yaşıyorlar. Birlikte tavla oynuyor ve düğünlerde halay çekiyorlar. Bayramlarda birbirlerine, Paskalya çöreği ve kurban eti ikram ediyorlar. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti topraklarında, adanın en uç noktası olan Zafer Burnu’na yakın yerde bulunan Apostolos Andreas Kilisesi’nde, kedileri ve domuzlarıyla birlikte huzur içinde yaşayan Rahibe Erika(86) ile Rumcadan başka dil bilmediği için anlaşamıyoruz. Karpaz Yarımadası, zengin tarihi dokusuyla, Doğu Akdeniz’e kurulmuş bir açıkhava müzesidir. Buradaki her yapı ve burada yaşayan herkes, adada var olan uygarlık tarihinin sahibi gibi. Büyülü doğası, lüks otelleri, kumarhaneleri, dinlence ve eğlence merkezleri, çağdaş tesisleri, sıcak insanları, zengin bitki örtüsü, bakire doğası, altın kumsalları, nice uygarlıkların izlerini taşıyan kültürü ve tarihi dokusuyla bir yeryüzü cenneti özelliğini taşıyan Kuzey Kıbrıs, şimdi yeni geleceğini bekliyor.
Kıbrıslı siyah ve turkuvaz gözlü güzellerin dudak izine yansıyan Akdeniz mavisi, size göz kırpıyor. Maviş maviş bir el sallanıyor ardınızdan. Turunç kokulu bir öpücük gülümsüyor, Ercan Hava Limanı’nda. Gençlik ilacı harnup balı tadında, bir gezi sonrası ardınızda kalanlar, dudak izli mektupların içinde yaşıyor. İş toplantılarınız, felekten gün çalarak hafta sonu yada yıllık kaçamaklarınız için Mersin Taşucu’ndan feribotla ya da KTHY ile Kuzey Kıbrıs’a uçun. Kendi evinizde ve dostlarınızın arasında olmanın güven ve mutluluğu içinde, özgürlüğün tadını çıkarın. Akdeniz’in sarı sıcağını, Mersin kokulu Bolkar Dağları’nın serin yelleri ile aralayın. Kurak mevsimde yaşama dokunun, sırılsıklam. Uçuk, aykırı ve çocukca düşler kurun… Düşlerinizde yaşayın. Düşe düşen düşlerinizle… Mutlu ve özgürce... Sevi yüklü şiirlere esin kaynağı olan Kıbrıs’ta ikinci baharı yaşayın... Yarın geç olabilir... Sevmek bize yakışıyor... Çünkü sevgi, barışın ilacıdır... Barış, hemen şimdi...
Çok memeli Anatanrıça Kibela gibi Kıbrıslı güzellerin “gözyaşı şişesi”ne dolan ve yüzünüze ya da dudağınıza dokunan kırmızı dudak izi, Ada’ya (Cennet’e) yeniden gelmenizin vizesi ya da mührü gibi, yüreğinize ve belleğinize kazınacak. Anadolu’nun ön bahçesi Kuzey Kıbrıs’a yeniden gelmenizin mutlaka “yaşamsal” nedenleri olmalı. Sevdiklerinizle birlikte, yaşam kaynağı “güneşi içenlerin türküsü”nü söyleyeceksiniz. Don Kişot ve Namık Kemal size eşlik edecek...
Toros Dağları bize el sallıyor. Anadolu ateşini öpüp, barış gölü Akdeniz’in mavi sularını yalayarak uçan göçmen kuşlar ve turunç kokularına bezenmiş zeytin gözlü-sevdalı kızlarla birlikte, Beşparmak Dağları’nda bir türkü tutturmuşuz yeniden, turnalar zamanı...
“Özgürlük ve Barış tüm insanlara!…”
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 27 Şubat 2007 Turizmin Sesi
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.